Bir zamanlar babam işten gelince, yalın ayak merdivenlerden koşar,sevinçle karşılardım onu. Bahçeli bir evimiz vardı,en büyük sorunumuz, annemin bizi erken yatırmasıydı. Babam her gelişinde, ne kadar bozuk parası varsa kumbaralarımıza eşit miktarda katardı. Ha bide en sevdiğimiz,paradanda mühim olan ,babamın getirdiği çikolatalar vardı. Ah ne severdim onları,onlarda beni severdi ha, ondan ağzıma burnuma bulaşmaları, aslında ben küçükken öyle sanardım hep. Herkes iyi, herkes seviyor birbirini, çikolatanın bile insanları sevdiğini sanardım. Meğer ne büyük kötülükler varmış şu hayatta. Ben küçük dünyamda yaşayıp gitmişim öyle. Halbuki daha 5 yaşımda karşılaştım kötülükle; oynamaya gittiğim yan sokakta çalmışlardı benim küpemi,eve gidince bile çalan kişiye konduramamıştım, küçüklük aklı işte, sen onu yalnız kalmasın diye oyuna davet et oda nene yadigârı küpeyi çalsın, tabi azarı sen işit. O zamandan anlamam gerekirdi aslında insanlara iyiliğin yaramadığını, demek ki hiç anlamamışım ki hâla yediğim kazıklara rağmen gezinebiliyorum ortalıklarda ama hayat bu işte yaşanmaya mecbur.