when i was older

400 28 7
                                    

san gençken bir çok hata yaptığının farkına ancak şimdi varabilmişti.
Hiçbir zaman hareket etmeden önce düşünen tiplerden olamamıştı.Belki bu yüzden şuanda bok çukurundaydı,büyük ihtimalle.

Çocukken arkadaşlarıyla korsancılık oynardı.Ve kendisi hep gemi dümeninde ufka bakan lider olmuştu.

Acaba arkadaşları şuanda o sözüm ona gemi liderinin su altında yaşam savaşı vermeye çalıştığını gördüklerinde nasıl tepki vereceklerdi ?

Esrar,sigaradan ve düzensiz uyku ve yeme alışkınlıklarından zayıflayan bedenini ve beyazlaşan tenini gördüklerinde belki de hayalet sanıp geçeceklerdi.

Belki San öyle yapmalarını dileyecekti.
Sırtını dayamıştı duvara,saat daha 1'i çeyrek geçiyordu ve sokakların tek ışık kaynağı her 50 metrede bir kısık yanan turuncu sokak lambalarıydı.San bir sigara yaktı.Bu belki bugünün 3. kutusundandı.

Telefonunu cebinden çıkardı.Biraz kırılmış ve çatlamıştı ekranı ( ailesiyle kavga ettikten sonra sinirle duvara fırtlatmıştı-pek klişe değil mi ?) ama iş görüyordu.Rehber'e tıkladı.Neredeyse kimse yoktu rehberinde.İhtiyacı da yoktu aslında çok kişinin olmasına,tek konuştuğu en yakın arkadaşı Wooyoung'du,o da 2 haftadır ne mesajlarına geri dönüyor ne de aramalarını açıyordu.Belki Wooyoung da San'ı bir kere atmak istiyordu,şaşırmazdı San eğer böyle bir niyeti varsa.O da kendisini bir kenara atmak isterdi.

Parmakları kendiliğinde Seonghwa' nın isminin üstüne gitti.Durduramıyordu kendisini.Onun sesini duymaya ihtiyacı vardı.Onun sesi,kokusu San için esrardan ve sigaradan daha bağımlılık yapıcıydı.
Belki bunun hepsi bir rüyaydı.Uyandığında hala Seonghwa'nın yatağında,büyük olana sokulmuş bir şekilde olacaktı.Ya da Seonghwa aradığında açacak ve eskisi gibi kalabileceklerini söyleyecekti her şeyden sonra.

Cidden bu numarayı yapabilecekler miydi ?
Gözleri Seonghwa'nın resmi üstünde durdu.İlk çektiği fotoğraftı.Seonghwa ile ilk buluşmalarında bir kore barbeküsüne gitmişlerdi ve Seonghwa San'ın montunu giymişti-kendisi hava sıcak olur diye düşünüp sadece bir sweatshirtle dışarı çıkmıştı.Seonghwa kendisinden daha cüsseli olsa da montu altında minnacık kalmıştı ve bu San'ı büyüğünün bir fotoğrafını çekmeye itmişti.

Anıları orman yangını gibi hızla yanıyordu.Kendi içerisinde kaybolmuştu San,belki de cenazesine gidiyordu farkında olmadan.Telefonuna düşen damlaları fark etmedi.Yavaşça telefonu elinden bıraktı ve yere düşmesine izin verdi.Telefonu geri dönülmeyecek biçimde kırılmıştı artık.Migreni tutmuştu ve yere yığılmak zorunda kalmıştı.

Ne zaman çok düşünse zaten migreni tutardı.Babasından gelen saçma bir özellikti,o da çok düşününce kafası acımaya başlardı.
Tenha sokakta tek başına bu ağrıyla baş etmek zordu,San hiçbir zaman yalnızlığa düşkün biri olamamıştı,ne kadar yalnız olmak zorunda kalsa da .

Acaba Seonghwa onu bu halde sevebilir miydi ? Yıkılmış,tükenmiş,kaybolmuş.Kendi doğrusunun kurbanı,kendi gözlerinde de hayatının kötü kahramanı.Belki Seonghwa onu böyle görünce acırdı ? Belki onu su yüzeyine çıkarırdı .

belki çocukluğunda olduğu gibi dümene götürür ve kaptan olmasına izin verirdi.

where do we go when we are asleep ? | sanhwa Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin