Sonbahar sanattır diğerleri mevsim

12 1 1
                                    

17 Kasım günü için Belgrad ormanında düzenlenen bir piknik turumuz vardı. Sonbahar mevsiminin bizlere sunduğu renk cümbüşü ve harika atmosferi içinde kaybolup gideceğimiz bir etkinlik olacaktı. Bol bol doğa havası, mangal kokusu girecekti ciğerlerimize, tabii öncesinde Hacıosman metrosunda buluşmak gerekiyordu. Gece hiç uyuyamamıştım, tüm gece yanımda şarj olan Powerbank'in yaydığı mavi ışığın içinde tavana bakmış, sürekli sağa sola dönüp durmuştum. Bir kızılderili der ki: "Uyuyamadığın gecelerin sebebi bir başkasının rüyasında uyanık olmandır" Cidden kimin rüyasındaydım? Yoksa sevdiğim kişi miydi beni rüyasında gören? Odanın içinde bir tek ben yokmuşum gibi hissediyordum, sanki anılarımda ki her bir suret benimle birlikte odayı dolduruyordu. Yorganın içinden çıkarak başlığa yasladım sırtımı, solumda ki kitaplığa uzandım ve kitabımı zar zor gören gözlerimle elime aldım, mavi ışığın altında kitabın büyük ve derin atmosferinde kaybolmuştum ki bir söz beni o derin atmosferden çekip çıkardı 'Bundan sonrası artık sevdiğim kızın evinin önünden geçerken onu bir anlığına pencerede, balkonda tesadüfen görmeye kalmıştı. Ya da çarşıda pazarda karşılaşma mucizesine. Bunlar platonik bir aşk için değer değildir elbette. Aşkın büyüsü zaten burdadır, imkansızlığında.' yüzümde oluşan yanma hissi gözlerime ilişti, kitabı kapadım ve sabaha kadar uyumak için didindim.
Saat 6 gibi üstümü giyindim, ilk Bisikletim olan Rockrider 340 bisikletimi satma kararım vardı, bana diğerlerinin yanında minik ve basit kalıyordu, ilana koyacağım an dayımdan bir mesaj geldi, arkadaşı bir Salcano insomnia satıyordu, bisikleti denemek için Fulya'ya çıktım ve dükkandan bisikleti çıkararak bisikletimi orada bıraktım sanki çocuğumu okula bırakıyor gibi hissettim. Salcano insomnia disk frenli rock shock olan otomatik vitesli bir bisikletti ve büyük duruyordu benim gözümde. Buradan buluşma noktasına dek sürecektim ve tek sıkıntı lastiklerin havası aşırı inikti, bu halde Levent'e kadar sürdüm, orada bir benzinciye girerek hava bastım, siboplardan birini unutarak yola çıktım içimde bir yere yetişememe telaşı olurdu böyle zamanlarda, bazen yolun yağ olup üstünde kaymasını isterdim, bisikletin kullanımı gidonu döndürmedikçe rahattı çünkü ayak lastiğin arkasına sürtüyordu. Bisikleti sürmemin bir kaç nedeni vardı ilk nedeni ise başımı dolduran şeylerden kaçmaktı kafa dinlemek, bir yerleri görmekti, Maslak'tan aşağı uzanan yolda biraz hızımı arttırdım ve bisikleti zorladım lastiklerin akort ayarları biraz bozuk olduğu için gidon bir hızdan sonra titreme yapıyordu. Yokuşları tırmandım, her düzlükte telefondan saate bakıyordum. Sonunda Tarabya kavşağına vararak sağdan devam ettim, otobüs duraklarına yaklaşırken gözlerim orada bisikletleri aradı, bir büfenin arkasında durduklarını gördüm yanlarına yaklaştım ve durdum yeni yüzler görüyordum, Murat abi, Mazhar abi derken diğerleri ile tanıştım, Sultan abla Beyhan abla Duygu abla, Aziz abi ve adaş olan Ali abiler ile... İsmini hatırlayamadığım ve başka gruptan olduğunu düşündüğüm kişiler ile de tanıştım. Yanda bulunan büfeden yiyecek birşeyler aldım ve kahvaltı tarzı öğünümü yaptım. Saat dokuza gelirken Murat abi toplanmamızı söyledi, ekipmanlarımı giydim, bisikletlere bindik ve karşıya geçerek Hacıosman Bayırı caddesinden orman yoluna girdik. Orman'ın bedenimizi vurduğu o keskin soğuk vücudumda açık kalan yerlerimi dondursa da sürüş cidden güzeldi, beni aralarına alıp onlardan biri gibi gören kişilerle birlikte bir şeyler yapmak insanı cidden değiştiriyormuş, içine kapanık ben yavaş yavaş dışarı dönüyordum ve zihnim gereksiz düşüncelerden arınıp daha mantıklı ve yararlı fikirlere açık hale geliyordu, Bahçeköy'de durduk, burası ormana girmeden önceden alışveriş yapmak için çok ideal bir yerdi, bisikletleri arabaların park edere yolu dar ettiği duvara yanaştırdık, ihtiyaçları aldık ve uzun bir bekleyişten sonra yola devam ettik, ara sokaklara girdik fakat bir yarısı arkada kalmıştı, Murat abi bana seslendi ''Kadir, arkada kalanları bulup getirir misin'' ''Tabii abi'' Dedim ve geldiğimiz yolun yarısını yavaşça zil çalarak gittim daha sonra ön grubu kaybetme endişesi ile geri dönmek zorunda kaldım çünkü kimsenin numarası yoktu, biraz gittikten sonra herkesin sokakta durduğunu gördüm, Murat abi bisikletinin arkasında ki eşyaları düzenliyordu, Mazhar abi ise ona yardımda bulunuyordu. Yola devam ettik asfalta vararak ormana girdik, eğimli yoldan çıkarak Belgrad'ın o bilindik düzlüğüne çıktık, sola kıvrılan yoldan dönerken bir köprünün ardında üç tarafı dik eğim ile kapalı alanı beğenerek bisiklet elde oraya vardık, bisikletleri orada yan yana duran iki ağacın dibine yaslayıp eşyaları çıkardık. Solmuş nasırlı marangoz eli değmeyen tahtadan çardak üstüne eşyaları dizdik sonra da semaver için etrafta ufak bir tahta avına çıktık, her şey yerli yerine oturduğunda ormana her gittiğimde yaptığım bir şeyi yaptım, tepelerden birine çıkıp yerleştiğimiz yere baktım, sanki konar-göçer tarzda bir topluluk gibiydik, kurulduk, akşama gideceğiz.. Ormanın yaprak ve çamur ile dolu zemininden yavaşça yaşlı, ağır ağaçlara kaldırdım kafamı, insanı cezbeden bir havası vardı, sanki sizi alıp içine çekmeye çalışıyor gibiydi orman, çok uzun bakarsanız atmosfer sizi yutuyordu, az bakarsanız bir şey anlamıyordunuz manzaradan o yüzden 'Her şey tadında güzel' İlkesi ile piknik sahasına döndüm Semaver yanıyordu, bazıları kahvaltılık malzemeler getirmiş ve ortaya koymuşlardı, bir iki saat sonra çaylardan ve atıştırmadan sonra Aziz abimiz ile birlikte ormanda biraz sürüş yapmak için bisikletleri kaptık, ben altımdaki bisikletin emanet olduğunu bilmeme rağmen biraz hor kullanıyordum çünkü ne olursa olsun bu bisikleti alacaktım, bisikletleri geldiğimiz yoldan sürerek girişten yukarı tırmanmaya başladık, orada da Recep ve Duygu abla ile karşılaştık onlarda takımın üyesiydi, Duygu ablanın sırtında bir köpek.. adı da Maya. Recep abinin göğsünün altında omuzlarından bağlanmış dev bir bluetooth hoparlör vardı, yolun kenarından devam ettik ve bir yerden sonra sağa saparak yoldan ayrıldık, yol ağaçlardan düşmüş ölü yapraklar ile kaplıydı, ortasında bir ağaç devrilmişti bu ağaca bakınca sanki bir imparatorluk yıkılmış gibi hissediyordunuz, ağaçların her biri birer imparatorluk ve üstünde yaşayanlar ise halkıdır, eğer ağaç giderse onunla yaşayanlarda gider. ağacın etrafından dolaşarak biraz geniş bir yola vardık, burada diğerlerini bekledik, Murat abi ve Recep abiler bir nedenden dolayı geri dönmüşlerdi, bende bunu fırsat bilerek Aziz abinin yanına gittim ve kitaptan bahsettim, geçmişin getirdiği minik kırışıklıkların bile mutlu göründüğü, başının yanlarındaki beyaz saçları ile yürüyen Aziz abi çok Mütevazi, dakik ve bir o kadar yaşlılığına rağmen hayat doluydu, devrilmiş ağacın yanına gidip üstüne oturdu ''Tabii ki anlatırım Kadirciğim'' Dedi, muhtemelen uzun bir anı geliyordu, ben ise bunu dinlemek için içimde uçuşan pıtırcıkları ağ ile toplayıp bir yere sıkıştırıyordum yoksa uçacaktım heyecandan, kısa bir düşünce yolculuğunun ardından anlatmaya başladı ''13 Yaşımda futbol hayatım başladı önümde ise profesyonel şekilde değişik takımlarda futbol oynamak varmış, bu serüven bir dönem antrenörlük ile 24 yıl sürdü. 36 Yaşımda futbolu bıraktım ve ilginçtir Atletizm'e geçiş yaptım, yıl 1983, o zamanlar tabii futbolun verdiği güç ile 24 yıl uzun mesafe koşu yani maraton yaptım... Takvimlerin yaprakları dökülüp 2005 yılına gelindiğinde bir diz problemi yüzünden yarışlardan çekildim ama jogging yapabiliyordum(koşu bandı) Bir hafta sonra burada, Belgrad ormanına bisikletleri ile gelen 'SAYSÜR' Yani sağlıklı yaşam ve sürüş grubu ile tanıştım, aralarından birinin bisikletini isteyerek ufak bir tur atma ricasında bulundum, pedallara basmaya başladığım an dizimin ağrımadığını fark ettim, pedal basmak ne farklı bir şeymiş öyle, bunun sevinci ile ertesi gün bir Trek bayiisine giderek bir dağ bisikleti aldım, böylece kocaman bisiklet anılarımın sayfalarını kalemim ile doldurmaya başladım. Şu an lisanslı bir sürücüyüm... 12 yıl olmuş neredeyse diz ağrım ise başladıktan 2 yıl içinde komple geçti ve koşulara tekrar döndüm'' Murat abiler telefon ile aramıştı, nerede olduğumuzu sormuşlardı. Bisiklet ne güzel bir nimetmiş bir kez daha anladım, kimisinin diz ağrısından kurtarıyor, kimisini hayata geri bağlıyor en önemlisi ise bizleri, bu aile gibilerini oluşturuyordu, biz ise diğerlerine umut olmak için çıkıyorduk asfalta, toprağa, kara, kuma, çamura...bisiklet farklı bir evrendi, ne araba gibi benzin istiyordu ne motor gibi hız yapıyordu, o sizi, içinizdeki enerjiyi, kondisyonu istiyordu siz ona ne kadar verirseniz o kadar veriyordu, hızlı gitmek mi istiyorsun? abanacaksın pedala, sakince gidip etrafı görüp, kafanı mı dağıtmak istiyorsun? pedala buzdan bir yere basar gibi basacaksın. Bisikletler ile tek sıra yolu takip ederek biraz dağ sürüşü yaptık tabii bundan mtb bisikleti olanlar keyif alıyordu, sonunda bir yerde durduk burası 2. Mahmud bendinin su toplama havzasıymış, Aziz abi etrafındaki herkese burayı anlatıyordu, yapım yılı 1783, Taksim suları denen 3 bendden birisiymiş, buradan Taksim, Tophane tarafına su gidiyormuş cidden ilk defa böyle bir şey duymuştum. Burada resim-video çekme işimiz bitince yola devam etmek için bisikletleri aldık, az ileride bir su birikintisi vardı ve biz oradan bisikletlerimizi kaldırarak geçirmek zorundaydık, Aziz abinin ikinci anısını duymak için yanına gittim ve o da yüzünde tatlı bir samimiyet ile anlatmaya başladı ''Bu anım ise Babilon Cycling Team ile tanışmamın anısı Kadirciğim. Gruba benden önce katılmış olan ve önceden tanışıklığımın olduğu Mazhar beyin benim hakkımdaki olumlu yorumlarını grup başkanı Murat'a anlatması ile gruba mutlaka alınmamı istemiş, sevgili can dostum Murat ise beni telefonla arayarak o kendine has tatlı diliyle konuşarak şöyle dedi; Değerli abim, grubumuza katılarak bize şeref verirsiniz ve ben cidden çok memnun olurum bu durumdan. Böylece bu güzel, samimi ve sıcak insanların olduğu takımla tanışmama vesile oldu'' Şimdi sulak yeri geçmiş, ağaçların karanlık göğü kapadığı bir mağaraya giriyorduk sanki, içeride ağaç gövdeleri birer surete bürünmüş gibi gözükse de loş ışık içeriyi gizemli kılarak insanı içine çekiyordu, belki bizde bu sihre kapılarak giriyoruzdur içeriye... Aziz abinin bir başka anı anlatmak üzere olduğunu nefes alışından anladım ve dikkatimi ona, birazını ise yolda çıkabilecek engellere verdim ''Grup ile ilk turumu anlatmak istiyorum Kadir'' ''Tabii ki abi seve seve dinliyorum'' Ve Aziz abi başladı ''İlk turum büyük Atatürk'ün ölüm yıl dönümü idi. Dolmabahçe sarayı önünde buluştuk, o bir dakikalık sirenin içimizde yarattığı burukluğu ve gözümüzü dolduran hüzün ile dik bir şekilde saygımızı Atamıza gösterdik. Yıldız parkında herkesin yanında getirdiği yiyecek ve içeceklerle güzel bir paylaşım örneği yapılarak kahvaltı ettik. Turumuz Sarıyer istikametine devam ederken İstinye'den arabalı vapur ile Çubuklu'ya geçtik bu defa boğazın Anadolu yakasında pedal basıyorduk, bol bol fotoğraf çekerek gittiğimiz bu yolda Üsküdar kız kulesi önünde eşsiz bir manzara beraberinde çay molası verdik. Hoş sohbetler ederek turumuzu sonlandırdık. Daha sonra turlar devam etti tabii ki, şunu bil ki Kadirciğim, ömrüm ve zamanım yettikçe Babilon ailesi ile birikte pedala basacağım. Ömrümün 60 yılı sporla geçen, sporu her zaman büyük Atatürk'ün dediği gibi 'Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim' sözünü kendime düstur edinmişimdir. Bir abiniz olarak sizlere örnek olabiliyorsam ne mutlu bana. Kadir, seni kısa süredir tanımama rağmen sakin duruşun, yaşının çok üstünde düşüncelerin sevecenliğin ahlakın beni çok etkiledi. Aileni tanıma fırsatı buldum, güzel bir ailen var, ne demiş atalarımız 'Armut dibine düşer' İnanıyorum ki onlar da seninle gurur duyuyordur. Değerli kardeşim Kadir, seninle tanışmama Babilon Cycling Team Ailesine dahil olmam vesile oldu, daha kim bilir ne değerler ile tanışacağım. Sporun en güzel yanı da bu zaten, güzel dostluklar, arkadaşlıklarla adeta bire sevgi köprüsü kuruluyor...'' Aziz abinin son dedikleri cidden doğruydu, spor güzel dostlukların başlangıcı gibi bitişini de simgeliyordu, spor işin içinde olunca farklı bir evren idi. Bisiklet parkuru bitmiş ve piknik alanına dönmüştük, Blues tarz müzik bizi karşılamıştı. Göğün ışıkları flamamızı astığımız ağacın arasından bize vuruyor ve gözümüzü alıyordu, sanki ucunda bitmek bilmeyen bir yol varmış gibiydi ama bu yol kör edici ve görünmesi zordu..

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 22, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Bisiklet Ve Babilon Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin