Kral

39 6 2
                                    

Kolumdaki minik baskıyla gözlerimi araladım. Baktığımda Ayazın orda uyuduğunu gördüm. İkimizde bu küçücük yerde o hapishanedeki yataktan daha rahat uyumuştuk. Daha huzurluyduk. Ama eksik olan bir şey vardı. Oksijen... Oksijensizlikten ölebilirdik. Dikkatlice bagajın kapısını araladım. Hava içeriye girmişti. Bende o ara nerde olduğumuzu anlamaya çalışıyordum. Kokusundan daha tanımıştım. Trabzondaydık! Memleketime gelmiştik. Buradaydık ait olduğum yerde. Ayazın bu havalara alışık olmadığı ve düşme riskimiz olduğu aklıma gelince kapıyı kapattım. Biraz daha gittikten sonra araba durdu. Durduktan 2-3 dakika sonra bagaj açıldı.

"Hadi inin." "Anan... Beni bildim bileli sevmiyor şimdi hiç istemez." "Bir şeycik diyemez hadi." "Olmaz!.. bırak biz bir yolunu bulup gidelim." "Oldu bırakayımda alnın mikrop kapsın,  bırakayımda abin olucak o it seni bulsun. Hayatta olmaz bırakmıyorum seni!" "Tamam bağırma çocuk uyuyor. O zaman annenle aynı eve girmeyelim. Başka bir yer bul bizim için." Biraz etrafına bakındıktan sonra "İyi peki. Bekle geliyorum."diyip gitti.

Biraz zaman geçtikten sonra Fatihle geri döndü. "Nol..."beni görünce lafı yarım kaldı. "A-asiye a-abla..." "Ula sus bağırma."dedi Mustafa uyarıcı bir sesle. "Şimdi Asiyeleri saklayabileceğimiz yer geliyor mu aklına?" "Yayla... oraya kimse gitmiyor." "Yok orası olmaz. Daha güvenli bir yer olmalı. Hem biliyorsun abisinin evi az ileride." "O zaman... Davut dayılar."dedi. "Yok Davut dayı inanmaz." "Abi benden bu kadar."diyip ellerini teslim olurmuş gibi açtı.
Sonra Tahirin sesini duydum. "Abiii... Nerde kaldın da hadi." "Tahirrr... Gel ula bi gel."

Biraz sonra Tahir yanımızda belirdi. "Nol..." beni görünce onunda lafı yarıda kalmıştı. "Sizin ne işiniz var burda. Abi?!" "Evet ben getirdim. Şimdi bana onları saklayabileceğimiz bir yer söyle." "Abi elalemin karısıyla ne işin var?" "Biiir Asiye kimsenin karısı değil, ikiii eğer bir fikrin yoksa sus." "Abi..." "Söylicemi söyledim. Yoksa sus ben bulurum." "Osman Hoca." "Ne?!" "Osman hocada saklayabilirsin."dedi Tahir. "Afferin ula. Tamam ben Asiyeyi oraya götürüyorum. Kızı vardı onun demi?" "Evet."dedi bıyık altından gülerek. "Seninlede sonra görüşücez."diyip bana döndü.

"Çocuğuda al arka koltuğa geç orda kalmayın daha fazla." Başımı yukarı aşağı sallayıp dikkatlice bagajdan indim ve Arazıda indirip arka koltuğa geçtim. Daha sonra konaktan çıkıp gençliğimin geçtiği yollardan geçtik. Mustafayla çıktığımız bir ağaç vardı onun yanından geçtik. Yüzümde buruk bi gülümseme oluşmuştu. Camdan kafamı kaldırıp önüme baktığımda Mustafanın dikiz aynasından bana baktığını gördüm. Gözlerimi çekip Ayazın saçlarını okşayıp öptüm.

"Anne?." "Annem?" "Biz... kurtulduk mu? O kötü kral olmayacak mı artık?" "Kurtulduk annecim... başardık bu sefer. Olmayacak artık o kötü kral. İkimiz yeni bir hayat kurucaz. Kendi sarayımızı yapıcaz sende o sarayın prensi olucaksın." "E kralı kim olucak?" "Kral..."diyip Mustafaya baktım hemen gözlerimi kaçırdım ve Ayaza geri baktım. "Kraliçe var yetmez mi?"diyip burnunu sıktım. "Yeteer."dedi bilmiş bilmiş. Burnunu sıkıp başından öptüm.

Kısa bir yolculuktan sonra bir evin önünde durduk. Osman hocayı yarım yamalak hatırlıyordum ama Mustafa bir kızı olduğunu söylemişti. Kızı olduğunu hatırlamıyordum. Yeğeni vardı Esma. İlkokul arkadaşımdı.

Ayaz uyumuştu Mustafa Ayazı kucağına aldı bende acıyan belimi yok sayarak indim. Kapının önünde tedirgin bir şekilde Mustafaya baktım. O benden sakin duruyordu. Kapı açıldı. 55 60 yaşlarında bir adam açtı. Osman hocaydı sanırım. Hatırlamaya çalıştım lakin o zamanlar daha gençti.

"Mustafa... oğlum... hoşgeldiniz." "Osman hocam hoşbulduk. Kusura bakma öpemiyorum." "Yok oğlum yok... Hanım kızım sende hoşgeldin." "Hoşbuldum." "Hocam biz içeri geçsek?" "Ha gelin oğlum gelin."

Içeri girdik. İçeride yemyeşil gözlü bir kız vardı. "Hocam uşağı nereye yatırayım?" "Gel oğlum sen benimle." diyip içeri geçtiler. Az önce bahsettiğim kız gülümseyerek yanıma geldi. "Hoşgeldin... Buyur otur."dedi. "Hoşbuldumm"dedim gülümseyerek.
Belim acıdığı için yüzümü buruşturarak oturdum. "İyi misin?"dedi. Acıyı boşvererek "Evet."dedim.

"Ben Nefes... Nefes Zorlu." "Bende Asiye... Asiye Hopalı." "Aa Ahmet Hopalıyı tanıyor musun.?"
Ahmet Hopalı... abim... "E-evet..."dedim titreyen sesimle. "Trabzonlu musun?" "Hıhı..." "Belki Esma ablayıda tanıyorsundur." "Evet ilkokuldan arkadaşım." "Yaa... Ne güzel." "Mustafa abinin kucağındaki oğlun mu kardeşin mi?" "Oğlum." "Yok canım." "Genç yaşta anne oldum."dedim başımı öne eğerek. Lanet olsun ki oldum. "Babası... o nerde?" "Nefes... Kızım yorma misafirimizi."dedi Osman hoca. "Asiye... Kızım kusura bakma sen bizim Ahmetin kız kardeşiymişsin tanıyamadım." "Sorun değil hocam bende sizi tanıyamamıştım."dedim gülümseyerek. 

"Mustafa bana bir şeyler anlattı."dedi titrek sesle. Başımı öne eğdim. "Ne anlattı ne kadarını anlattı bilmiyorum. Ama ne anlattıysa doğrudur." "O da tam olarak bilmiyor. Ki bende babanın seni o kadar çok severken ona vermesini anlamadim." Babam beni seviyor muydu? "Ba-bam vermedi."dedim sakin olmaya çalışarak. "O öldükten sonra a-abim verdi." "Ahmet mi? Yok artık." "Hıhı... Para için. Bir de benden kurtulmak için. Doğduğum günden beri beni sevmiyordu zaten." Mustafa sinirle 'şerefsiz' diye tısladı. Sadece ben duymuştum.

"Asiye kızım... Artık Nefes neyse sende benim için osun. Hem Esmada çok sevinir senin geldiğine."  "Esma nerde?" "Ofisindedir. Çok önemli bi davasi varmış hanımefendinin."dedi Osman hoca. "Hocam Asiye size emanet. Ben yine arada gelir yoklarım şu it geldimi diye." "Tamam oğlum. Selam söyle anana Tahire." "Aleyküm selam hocam." diyip elini öptü.

Bende arkasından kapı önüne çıktım. "Mustafa..." "Efendim." "B-ben... teşekkür ederim. Ama burda kalmamız tehlikeli." "Ne için tehlikeli?" "Osman hoca, Nefes, Esma..." duraksadım yüzümü eğerek "sen."dedim. "Bak senden gelen hiçbir şey benim için tehlikeli değil. Osman hocalarda benim korumam altında. Tahirle beraber nöbet tutucam burda. Bi de şu alnına pansuman yap mikrop kapıcak. Belin için de doktora gitmeliyiz." "D-doktor mu?" "Evet korkuyor musun yoksa doktordan?"dedi gülerek. "Çok komik Mustafa ama şimdi şaka yapmanın sırası değil. Doktora gidersek izimizi bulurlar. Bi de abim görür." "Abini hatırlatma zaten ayar oldum. Ona da soracam bunun hesabini da vakti var." "Ona bir şey yapmayacaksın!" "Söz veremem." "Yapmayacaksın dedim Mıstafa." "ta-tamam. hadi gir içeri serin hava Ayazada dikkat et."diyip gitti.

Sonradan fark etmiştim. Eskisi gibi Mustafa demiştim. Ah Asiye naptın kızım sen ya. Ama özlemişim ne yapayım. Salak salak sırıtarak kapıyı kapattım.

"Çok seviyorsun dimi." "Anlamadım?" "Mustafa abiyi... çok seviyorsun." Hiçbir şey demedim. Seviyor muydum canımdan çok ama bunu Nefese söylersem Mustafaya söyler. Amaan söylese nolucak Mustafa da anlıyor zaten. "Seviyorsun evet. O da seni seviyor. Geçmişinizi bilmiyorum ama eminim ki sonunda mutlu olucaksınız." "Mutluluk mu?" dedim gayri ihtiyari gülerek. "Mutluluk bize uğramaz artık. Geçmişte olsaydı sonumuz mutlu olurdu ama şimden sonra mutluluk bize yabancı olur."diyip Ayazın yattığı odaya gittim. Huzurlu uyuyordu. Hemde çok. Uzun zaman sonra deliksiz uyuyordu. Bende yanına yattım. Başından öpüp son kez kokluyormuş  gibi kokusunu içime doldurdum. Mis kokulum. "söz veriyorum artık bağırış sesleri duymayacaksın."diyip gözlerimi kapadım.

Selam^^ Vote ve yorumlarınızı bekliyorum.   

Sevdan Bir ÖmürHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin