16

2K 206 162
                                    


Son sokaktan ilerleyip sahile indiğimde denize çarpan ay gözüme ilişti, Namjoon'un da dediği gibi dolunay değil hilal ay vardı. Söyledikleri aklımdan teker teker geçerken gülümsedim, iyi ki yeni aya yakalanmamıştık.

Başımı sağa doğru çevirdiğimde yürüyerek gelen Namjoon'u gördüm, altında siyah bir kot pantolon ve üstünde de beyaz bir gömlek vardı. Gömlek bu havaya göre oldukça ince kaçıyordu, ben kazak giyerek gelmiştim. Hatta üstümde bir yelek bile vardı, sadece hafif bir meltem rüzgarı yüzünden bunu giymiş olmama rağmen Namjoon incecik bir gömlekle çıkmıştı dışarı.

Elleri ceplerinde yanıma geldiğinde biraz arka taraflara bakındım, "Evinden buraya yürüyerek gelmiş olamazsın değil mi? Araban nerede?" diye sordum garipçe. Evine arabayla bile uzun sürede gitmiştim, asla ama asla yürüyerek gelmiş olamazdı.

"Arabayı daha geriye park ettim." dedi elini ensesine atıp hafifçe dudaklarını dişleyerek. "Sen yürüyerek geldiğinde ben arabayla gelsem garip olurdu, böyle daha iyi olur diye düşündüm."

Aşırı ince düşüncesiyle gülümsedim hafifçe, "Çok zarif düşünüyorsunuz Beyefendi, ama emin olunuz ki böyle şeylere gerek yok." dediğimde ses tonum ve konuşma şeklimle gülümsedi. Yan yana denize doğru yürümeye başladığımızda sadece yapacağım şeyi ve kendimi nasıl test edeceğimi kafamda planlıyordum.

Ne testi mi..? Namjoon'un bana hissettirdiklerinin ne olduğunu tam olarak anlama testi.

"Ee." dedim heyecanlı ve gür çıkan sesimle. "Sen benimle sarılmak istediğin için buluşmadık mı biz? Daha ne bekliyorsun?"

Gözlerime garip bir ifadeyle bakıp tek kaşını kaldırdı hafifçe. Kollarımı iki yana açıp güldüm, "Gel."

Yaptığım teklif bana bile garip gelirken açık kollarıma karşılık verip ellerini belime doladı. Güçlü sarılışıyla birkaç saniye afalladım, sonrasında ben de ellerimi sırtına yerleştirdim yavaşça. Başını omzuma yerleştirdiğini hissettiğimde yavaşça gülümsedim, kalbimin hızı yükseliyordu.

"Çok güzel kokuyorsun." dediğini duyduğumda içimde oluşan hislere engel olmaya çalışıyordum. Daha önce hiç hissetmediğim şekildeydi bu garip duygular, şu ana kadarki sevgililerime aşık olduğum gibi değildi. Kızlara hissettiğim şey değildi bu, o yüzden aşk değildi işte.

Kendimi şu ana kadar kandırmış olmam, maalesef hiçbir şeyi ifade etmiyordu.

Uzun süre o şekilde kaldığımızda, nedense Namjoon uyuyakalmış gibi hissetmiştim. Elimle sırtını hafifçe sıvazlayıp "Namjoon, uyumadın değil mi?" diye sordum. Omzuma yaslı başını iki yana salladı hafifçe, bu şirin hareketiyle gülümsedim. Ellerimi geri çekip yavaşça uzaklaştım bedeninden, "Nefes alışverişlerin bile düzene girince cidden uyudun sandım."

Güldü hafifçe, "Hayır, ama verdiğin huzur saatlerce uyuyacağım uykuya bedeldi. Gecenin bir yarısı bu şekilde buluşmuş olmamızdan asla pişman olmayacağım."

Ve ben de, ben de olmayacaktım elbet.

Adımlarımı ufakça hareketlendirdiğimde o da uyum sağlayarak yanımda yürümeye başladı. Elleri ceplerinde, arada bir omuzlarını oynatıp ayak uçlarında ufakça yükseliyordu. İncecik gömleği yüzünden üşümesi gayet normaldi, daha kalın bir şeyler giymeliydi çıkarken. Koskoca adama bunu söyleyecek olmak da garipti.

"Neden daha sıkı giyinmedin? Baksana üşüyorsun." dedim aniden durup ona dönerken. İçine üflediği ellerinin üstünden şaşkınca bana bakıyordu, bu ani tepkime şaşırmış olmalıydı. Yine de bir şey demesine fırsat vermeden uzanıp ellerimi ellerinin üstüne koydum." Ellerin buz gibi olmuş, incecik gömlekle gecenin yarısı dışarı çıkılır mı hiç?"

trouble ¦ namjinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin