Bölüm 3

268 34 1
                                    


Genzimi yakan kokuyla gözlerimi açtığımda öksürmekten boğazım yırtılacak sandım. Bütün kemiklerim kırılmışçasına acı çekiyordum. Uçağın içi enkaz halindeydi ve hala motorların birinden gelen boğuk sesleri duyabiliyordum. Bir anlık refleksle yerimden kalkmaya çalıştım. Kolumu oynatabileceğimden emin değildim fakat kemeri açmayı başardım. Kulağıma dolan boğuk iniltiler ile yerimden kalktım. Hemen Ziya'nın önüne çöktüm ve nabzını aradım. Korku içinde onu ve Feyza'yı ayıltmaya çalışırken aklıma oturma alanındakiler geldi. Ne olmuştu, iniş yapmayı başarmış mıydık? Gözlerimle hızlıca gövdeyi taradım. Kokpit kısmındaki kırılmayı gördüğümde korkuyla çığlık attım. Her an ateş alabilirdik. Yakıtımız doluydu ve herkesi çıkartmam şarttı.

Oturma alanındakiler kendilerine gelirken olayın şokuyla boş boş etraflarına bakıyorlardı. Kabinde acil çıkış kapısını açtım ve herkesin yerinden kalkmasına yardım ettim. Ufak tefek yaralar alsalar da genel durumları iyiydi. Feyza kendisine gelmiş bana yardım ediyordu fakat Ziya hala baygındı. Bir seçim yapmam gerekiyordu ve kokpitten hala bir ses gelmemişti.

-Feyza, Ziya'yı çıkarmama yardım et.

-Hazan, Necmi baba, Atıf!

Onlar için vaktimin kalmasını umuyordum.

Biz Ziya'yı garip bir şekil almış koltuktan kaldırmaya çalışırken Engin ve Gökhan Bey tekrar gövdeye girdiler. İlk şoku atlatmış ne yapabileceklerine bakıyorlardı. Engin Bey ve Feyza Ziya'yı alırken ben Gökhan Bey'in peşine takıldım. Kokpit'e girebilmek için bir metrelik yarığı geçmemiz gerekiyordu ve kapı kapalıydı. Tek umudum şifrenin işe yarıyor olmasıydı çünkü gövdede hala elektrik vardı. Hem iyi hem kötüydü çünkü eğer kokuyu doğru alıyorsam her yerde yakıt vardı.

Şifreyi girmemle kapı gürültüyle arkaya savruldu ve bulunduğumuz alana duman doldu. Uçağın burnu garip bir açıda kalmıştı. Gökhan Bey içeri girdiğinde ilk olarak öksürerek kendisine gelmeye çalışan Sedat Bey'i çıkardı. Atıf ise hala baygındı.

Gözlerim korku içinde etrafımızda oluşan alev kümelerine kayıyordu. Her an patlayabilirdik.

Gökhan Bey'in tekrar içeri girmeye niyetlenmediğini görünce koluna yapıştım.

-Necmi Kaptan!

-Onun için yapabileceğimiz bir şey kalmadı, üzgünüm.

-Burada bırakamayız.

Ölmüş müydü? Daha birkaç saat önce bize gülümseyen o sevecen adam artık yok muydu? Bunları bile düşünemiyordum. İçimde bir umut vardı, belki yaşıyordu.

İkimizin de gözlerinde kararsızlık vardı, vaktimiz tükeniyordu. Bizi bu durumdan sıyıran Sedat Bey oldu ve tekrar kabine girdi.

-Atıf'ı çıkarın.

Gökhan Bey Atıf'ı taşımaya çalışırken dışarı çıkamadım. Onu bir metrelik yarıktan geçirmesine yardım ettim. Uçağın acil durum kapısından inmeyi başardığımızda ilk farkettiğim gözümü alan gün ışığıydı. Önümü görmeye çalışarak insanlara seslendim.

-Uzaklaşın, uzaklaşın!

Arkamızdan cızırtılar, elektrik sesleri, yakıt kokusu yükselirken dümdüz bir alanda olduğumuzu fark ettim. Patlamayı her zerremde hissettim. Öyle şiddetliydi ki bedenim sıcak bir hava dalgasının üzerinde yükselip yere çarptı.

Uzaklaşabilenler kendilerini korumak için yere kapaklanmıştı. Yerimden doğrulmaya çalışırken arkama bakmaktan korkuyordum. Göreceğime hazır değildim, biliyordum. Birkaç dakika önce havada olan uçak boynu kırılmış bir kuş gibi dümdüz alanın ortasında yatıyor ve alev alev yanıyordu.

HAZAN İZİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin