O uyumaya gittiğinde ben bir kez daha Sedat Bey'i izleme fırsatı buldum. Bir ağaca sırtını dayamış, tek dizi havada dinleniyor gibiydi. Fakat derin soluklarından ve hareketsizliğinden uyuduğunu anlamıştım. Bahar onun uzattığı dizine uzanmış uyuyordu. İçime çöreklenen acıya rağmen onları izledim. Birbirlerine yakışıyorlardı. Bahar adı gibi bir kadındı. Huyunu saymazsak. Çok güzeldi, uzun boyluydu ve manken olduğunu söylemiş miydim? Kadına karşı hissettiğim nedensiz kıskançlıktan utandım. Allah mutlu mesut etsin, banane.
Bir de onu her gördüğümde nedesizce hayran hayran izlemeyi bırakabilsem. İçimde uçuşan kelebekleri durdurabilsem, kalbimin titremesini söndürebilsem, ona fena halde çarpılıyor olmasam.
"Allah'ım içimde imkansız bir ateş yakma, karşılığı olmayacaksa sevdasını kalbime düşürme"
Bu duayı ilk kez etmiyordum. Ona yavaş yavaş aşık olurken kendimi durduracak gücü bulamıyordum. Oysa o kimdi, ben kim. Şu kaza olmasa yüzüme bile bakmazdı ki. O zaman neden her bakışı anlamlı geliyordu bana. Neden gözlerinde kaybolmak istiyordum. Galiba onu uzaktan sevmeye bile razıydım. Sadece iyi olsun bana yeterdi.
Ateşi söndürmemeye çalışarak sabahı bekledim. Artık gökyüzü laciverte dönmüştü, yıldızlar uzaklaşıyordu. Ben ellerim vücuduma topladığım dizlerime sarılmış, kafamı kaldırıp gökyüzüne dalmışken ateşe bir dal parçası daha atıldı.
Ben onun uyku mahmuru gözlerine çivilendiğimde yanıma oturdu. Elinde getirdiği battaniyeyi sırtıma doladı. Elleri bir kez daha yüzümde dolaştı.
-Üşümüşsün.
Farkında değildim. Onu izlerken dünyadan kopuyordum fakat gökyüzünü izleyerek kendimle konuşurken uyandığını fark etmemiştim. Elleri sıcacıktı. Oturduğum yerden sırtımı kendisine yasladı ve ellerini ellerimin üzerine kapattı. Sadece beni ısıtmaya çalışıyordu farkındaydım. Battaniyenin ve üzerimizdeki kıyafetlerin arkasından bile tenini hissetmek, sıcaklığını hissetmek nefesimi kesmişti.
Gözlerim istemsizce Bahar Hanım'a kaydı. Uyanırsa ve bizi böyle görürse çok kızardı. Bir an önce kendimi toparlamam lazımdı fakat öyle güzel sarılıyordu ki. Biraz daha geriye salandım ve şakağım çenesine dokundu. Şakaklarım da üşümüştü yaptığımın başka bir açıklaması yoktu. Hala konuşmuyordum.
-Nöbet sana mı kaldı gece.
-Uyuyamadım.
-Doğru düzgün uyumuyorsun.
Beni mi izliyordu? İçimdeki kelebekler taklalar atıyordu. Beni fark ediyordu.
-Uyuyamıyorum.
-Neden?
"Sen yanımda yoksun, Bahar'ı uyutuyorsun kollarında." "Seni biraz daha izlemek için uykusuzluğa veriyorum kendimi." "Kurtulabilecek miyiz buradan?" "Bir daha seni bu kadar görme şansım olacak mı?" "Islak odunla dövmem gerek kendimi, sen varsın diye kurtulmak bile istemiyorum!" demedim tabi ki.
-Kurtulabilecek miyiz buradan?
En mantıklısı buydu kafamdan geçenlerin.
-Kurtulacağız.
Beni tutan kolları sıkılaşmıştı. Ah Müjgan Abla! Nasıl hak vermeyeyim ben sana?
-Çok korkuyorum.
Yemin ederim pisliğin tekiyim.
Onu görmesem de gülümsediğini hissettim. Şakağımı yüzünden ayırmak için çaba sarf ettim ve gözlerine baktım. Günlerdir olmadığı kadar neşeliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAZAN İZİ
Roman d'amourNerde şimdi, nerde şimdi, nerde o kan sarhoşluğu Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç... H. H. Korkmazgil Başlangıç: 2019