22 2 0
                                    

        Sırtımda ağır bir sırt çantasıyla okulun bahçesine girdiğimde etraf sessizdi. Saat daha sabahın 7.30'uydu ama Çınar' la buluşmak için erken gelmiştim. Ailem erkek arkadaşımın olmasını hala hoş karşılamıyordu ve buluşmalarımızı en aza indirmek için ellerinden geleni yapıyorlardı ama ben yine de direniyotdum . Şimdi olduğu gibi bu 6 aydır böyleydi.

        Sırf erken kalkabiliyim diye kafeden eve gelince hemen uyumuştum. Dün geceki buluşma hakkında pek bir şey hatırlamıyorum ama güldüğümüzü hatırlıyorum. Bu da buluşmanın iyi geçtiğini gösteriyor.

        Çınar okulun kapısının yanındaki bankta oturmuş beni bekliyordu. Hava soğuktu ama üzerinde sadece ince bir hırka vardı. Hep bunu yapıyordu. Havayı önemsemiyor sonra hasta olunca benim başıma kalıyordu çünkğ benden başka kimse onunla ilgilenmiyordu.

        Geldiğimi görünce yanına koyduğu sırt çantasını alıp sırtına taktı ve yanıma gelip bana sarıldı. Buz gibi olmuş ellerini montumun üzerinden bile hissedebiliyordum. "Çınar , sen salak mısın ?" dedim hafif bir gülümsemeyle. Yüzüme anlamsızca baktı. " Evet , evet salaksın. Hava 9 derece ama sen ince hırkayla gelmişsin. Yürü geç içeriye. Bu yıllık hasta bakıcılık yapma kotamı doldurdum." diyerek itiraz etmesine zaman tanımadan onu okul binasının içine doğru itmeye başladım.

        İçerisi nispeted daha sıcaktı. Montla terlemeye başladığım için çıkardım ve titreyen ama belli etmemeye çalışan Çınar 'ın üzerine attım. "Ü...üşümü...müyorum ki...be...ben." dedi ve montu üstünden itti. " Ört şunu kırmıyım kafanı. " diyerek montu üstüne örttüm ve oluşan görüntüye güldüm. Dolma gibi gözüküyordu.

        "Neden gülüyorsun." diye gülümsedi. " Dolmaya benzedinde." dedim ve kıkırdadım. "Sen gül...Gül sen , bakalım hastalığı sana da bulaştırdığımda ne yapacaksın." 

        "Ne bulaştırması?" dediğim anda dudağıma küçük bir öpücük kondurdu. Hoşuma gitmişti ama yine de onu geri ittim. " Hasta bakıcıya hastalık bulaştırılmaz. Sonra sana kimse bakamaz. Şansım varsa da ölürsün ." dedim ve kendi kendime kötücül bir kahkaha attım. Bundan sonra ona sokuldum ve kapıdan içeri öğrenciler girmeye başlayana kadar konuştuk.

✒︎

        Okuduğumuz okul uluslar arası öğrencilere eğitim vermekle ünlüydü. Okul ikeye ayrılmıştı bu yüzden binası "H" şeklindeydi. Hem İngilizce hem de Türkçe eğitim görebiliyordunuz. Bu sayede yurt dışından gelen öğrenciler Türkçe dil öğrenirken temel dersleri İngilizce alıyor ve geri kalmıyorlardı. Ben Türkçe eğitim görüyordum. Lise binasının üç sokak arkasında orta okul , ilkokul ve ana okulu binası yer alıyordu.

        Lise binasının duvarları krem rengiydi ve cam ve kapıların etrafından siyahla geçilmişti . Bahçesi büyük ve yeşildi. Bahçesinde bir tane kafe ve ağaçların altında çoğunluklsa boş olan bir çaradak vardı. Giriş kapısından girdiğinizde solda kalan yapıda İngilizce , sağda kalan yapıda ise Türkçe dersler veriliyordu ve bunlarında kendine ait girişleri vardı. Yani ilk başta okulun ana giriş kapısından okul binasına giriyor sonra da kendi bölümünüzün giriş kapısından sınıflara ulaşıyordunuz. Duyuru panosu ve ödüllerde genelde okulun ana giriş kapısının önündeki duvarda sergileniyordu.

         Basketbol , voleybol ,tenis sahaları arka bahçedeydi. Binanın bodrumu havuz yapılmıştı ve olimpik boyuttaydı. Kütüpanesi ise en üst katın tamamını kaplıyor ve normal bir çatı yerine kurşun geçirmez , dayanıklı cam vardı. 

        Dolaplarımız koridordaydı ve onun dışında koridor yer yer oturmak için koltuklar yer yer de otomatlarla doluydu. Fen sınıfları ise giriş katının altındaydı. Pencereleri tavana yakın olduğu için yağmurlu günlerle çok güzel gözüküyordu. Matematik sınıfları giriş katında , Dil sınıfları ikinci katta ve Sosyal Bilimler sınıfı üçüncü katta , sanat sınıfları ise dördüncü kattaydı. Öğretmenler için asansör vardı ama öğrenciler yine merdivenlere mahkümdu. Ayrıca derslerde blok dersti.

Bir Elimde AyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin