KARANLIK-4. Bölüm

30 0 0
                                    

Ne yaparsam olmuyor

Olmuyor eskisi gibi

Güldürmüyor

Ağlatmıyor

Kimse senin gibi’’

Berbat sesimle ilk defa kendime kahvaltı hazırlıyordum.Kendi sesimden ben bile nefret ediyorum, fakat iki kulaklıkla söyleyince nedense müthiş bir sesim oluyor (!) Haşlanmış olan patatesi soydum ve dilimledim.Baharatlarını attıktan sonra tam afiyetle yiyicekken kapı çaldı.Bir rahat bırakmadılar he.Üst kata çıktım ve kapıyı açtım.Bu sefer kim olduğuna bakıyorum (!) Selin gelmişti.Kokuyu alınca aşağı indi ve ben aşağıya inene kadar tüm patatesleri bitirmişti.Şaşırdım dersem yukarıdaki çarpardı.

‘’Saol Selin ya, kırk yılın başı bi patates haşlamıştım hayvan.”

“Canım Simay’ım…Ben sana daha ne patates haşlarım.Kız bu güzel olmuş he ilk defa senin elinden bir şey yiyorum.Hamaratlık mı gelmiş gelin hanıma ne(!)”

“Öf kes kes.Ben yukarda hazırlanıyorum sen de ye yemeğini…He bu arada sen kaç gündür görünmüyosun?”

“Ne?! Görünmüyor muyum?! O zaman sen nasıl beni duyuyorsun?”

Bu iğrenç espriye göz devirdikten sonra yukarı çıktım.Siyah ispanyol paça pantolonumu giydikten sonra üstüme dar siyah balıkçı boğaz giydim.Altıma siyah botumu geçirdim ve saçlarımı düzleştirdim.Beyaz fularımı , montumu ve çantamı aldıktan sonra aşağıya indim.Selin telefonumu almış kurcalıyordu.En nefret ettiğim şey!

“Selin ver telefonumu.”

“Bu akşama randevun var.Bence şimdiden hazırlansan iyi edersin canım arkadaşım.”

“Ne randevusu? Neyden bahsediyorsun?”

“Dolunay’la randevundan bahsediyorum.”

“O kim be?”

“Sahadaki çocuk.”

Telefonumdan gelen mesaj sesini duyunca Selin’in elinden telefonumu aldım.Whatsapp’tan gelmişti.Dolunay? Ne zaman numarası-SELİİİİNNN!

Konuşmaları okudukça ağzım 2 cm daha açılıyordu.Benim ağzımdan sahadaki çocuğa neler neler yazmıştı.Bide yumruk attığım günden de özür dilemiş.Ben.Özür.Dilemekten.Nefret.Ederim.

“Ne?! Selin bir de özür mü diledin ya bide benim adıma?! Kızım gerizekalı mısın diyicem ama geri olan zekan bile yok senin.Aptal kız!”

Başımı yukarı kaldırıp ofladım ve kafamı Selin’e çevirdiğimde yoktu.Yokmuydu? Tüydü mü bu kız? Hemen Whatsapp’a girip ismini buldum ve mesaj attım

“Ya pardon? Daha demin seninle konuşan ben değildim.Yani bir arkadaşım bana şaka yapmak istemiş ve sana mesaj atmış numaranı nereden bulduysa(!) O yüzden randevu filan yok.”

İçimden canavar çıkmasına rağmen kibarca yazabilmem hayretlerin hayreti.Bildirim sesi gelince telefonumu elime aldım ve şifreyi yazdım.Gerçekten şifre yazdım.Hayır yani şifre şifre.Yani şifrenin kendisi şifre.Neyse bu zor olucak.

“Yo küçük hanım.Öyle ilk önce ayarlayıp sonra yarı yolda bırakmak olmaz.Ben planımı hazırladım.Akşam saat 8, kapı önü.”

Mesajı okuduktan sonra baktığımda çevrimdışıydı.Ben bir şeyi yapmak istemezsem, yapmazdım.Bizim gruba buluşalım mesajı attıktan sonra evden çıktım.Her zamanki yerimize, Caner’lerin evine gittim.Bu kız da kimdi? Kapıyı açan kıza bön bön bakarken kız da bana bön bön bakıyordu.3 dakika sonra Caner geldi.

“Simay! Hoşgeldin.”

“Hoşbulduk.”

Kaşımla kızı işaret ederken kızı süzdüm.Caner’in siyah gri kareli gömleğini giymişti.Gömlek arkasını kapatıyordu.Ama yine de fazla kısaydı.

“Başak da tam olarak gidiyordu zaten.”

Cıbıldak kıza kaş göz işareti yaptıktan sonra kız içeri girdi.Aslında bu görüntüye şaşmamam lazımdı.Fakat benimle her şeyini paylaşırdı.Bizim gizlimiz saklımız olmazdı.2-3 dakika sonra çıkarken Caner’i öptü.Bana da sarılıcakken kendimi geri çektim.Buruk bir gülümsemeyle merdivenlerden indi ve gitti.İçeri girdim.İçeri adım attığım gibi merdivenin başında pantolon vardı.5 basamak yukarısında ise baksır.Iylayıp arkamı döndüğümde Caner’e anlamsız bir bakış attım.

“Bana söylemedin?”

“Artık ihtiyaçlarımı da size mi söyleyim?! Ne bu çat kapı gelmeler, istediğin zaman gidip gelemezsin! Burası benim evim.Artık kendinize başka bir buluşma alanı bulun! Bir özel hayatımı da yaşatmıyorsunuz! YETER!”

Oysa ben mesaj atmıştım.Gündüzleri de ihtiyaç giderilmez diye biliyorum! Kalbimi kırmıştı.Zaten kırık dökük olan kalbim, yine parçalar içinde saçılmıştı her tarafa.Yavaş adımlarla dibine gittim.Kulağına dudağımın 1-2 cm kala durdum ve fısıldadım;

“Öyle mi?”

“Ö…Öyle.”

Çocukluğumdan beri Selim, Caner ve Selin’le oynadığım salona döndüm.Evciliklerimiz, saklambaçlarımız, koşuşturma oynadığımız zamanlar…Gözümden bir yaş düşünce hemen elimin tersiyle sildim ve koşarak evden çıktım.Sertçe kapıyı çektim ve sokağın başındaki parka gittim.Yargısız infazdı resmen bu.Kendisi bilirdi.Tabii ki sadece grup dağılıcak diye üzülüyorum.O gerizekalı için değil.Omzuma değen ele baktım.Ve elin sahibine.

Sahadaki çocuk…

KARANLIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin