"Maviliğe gülümseyen kadın"

303 24 5
                                    

"Bulutlardaki maviliklerden veriyorum sana. Sonsuzluğun içinde daha rahat kaybolabilmen için.
Yeryüzündeki umutlarımdan da koyuyorum biraz içine. Sonsuzluğun içindeyken umutsuz kalma diye.
Sen şarkısızda yapamazsın bak.
En sevdiğin şarkıyıda koyuyorum cebine!
Kalkıp hemen pes etme diye kendimden de kokumu bırakıyorum sana!
Bunların hepsini aldığına göre kaybolabilirsin sonsuzluğun içinde. Rüzgar seni hasta etmez , içindeki mavilik , şarkı , umutsuzluk bittiği an hasta eder seni! Kolundaki pusula ne zaman kuzeye dönse ben yok oluyorum!

Herkes birbirine meraklı gözlerle bakıyordu.
Hazan'ın sorusu havada asılı kalmıştı. Pars arabadan içeriye girdi. Burnundan soluyordu. Bütün gözler ona bakarken siyah kirli sakallarını sinirle karıştırdı.
"Abi ne oldu ?" dedi Okan bütün sessizliği bozarak. Pars'ın gözleri Hazan'ın üzerindeydi.
"Kuzey'in görevi varmış burada! O yüzden gelmiş. Anlamadı bir şey rahat olun!" Hazan bütün cesaretini toplayıp söze girdi.
"Buna nasıl cesaret edebiliyorsunuz ? Nasıl bir şeyin içerisindesiniz?"
Biraz fazla sesini yükseltmişti.
Ateş susması için işaret yaptı.
Pars sinir bozucu şekilde güldü.
"Bak gerizekalı turuncu kafa! Sen kendi işine bakacaksın. 6 ay sonra bu hayatta olmayacaksın! Şimdi bir daha ayağımıza takılma."
Hazan tam cevap verecekken Galen tuttu. Pars ve Hazan arasındaki fitil git gide büyüyordu.
"Bahtiyar abi gidelim bitti işimiz."
☆☆☆☆☆☆☆
Yol boyunca çeteden hiç kimse konuşmamıştı. Yanlızca Pars ve Okan arada bir şeyler konuşmuşlardı.
Ateş telefonla oynuyor, Galen uyuyordu.
Hazan ise kafasını cama yaslamış olan biteni düşünüyordu.
Böyle mi olsun istemişti ?
Kafasında ki düşünceleri bir türlü susturamıyordu.
Babası deliye dönmüş durumdaydı.
Pars ile Hazan bir anlığına göz göze geldi.
Radyoda da şöyle diyordu zaten;
Bana öyle bakma anlayacaklar.

Hazan'ın da gözleri yavaş yavaş kapanıyordu.

••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

"Ne demek öldü ?" Hazan'ın babası oturduğu koltuğa yıkılmış durumdaydı.
"Kim , neden öldürsün ? Bütün itibarımız gidecek." yanında ki adam söze girdi telefon kapandıktan sonra.
"Efendim , Hazan Hanım intihar etmiş."
Eda Hanım ve kardeşi Hazal şok içerisindeydi.
"Görmek istiyorum!" dedi Ozan Bey.
Siyah takım elbiseli adam tekrar söze girdi.
"Efendim görmek istemeyebilirsiniz. Çünkü kendisinin cesedi yok." Başını öne eğmiş acıklı bir ifadeyle bakıyordu.
"Baba hemen gidelim!" dedi Buket
Üvey annesi ise bu duruma pek üzülmüş durmuyordu.

Hızla adımlarla arabaya gittiler.
Kardeşinin yüreği çıkacak gibiydi.
Gözlerindeki yaşları durduramıyordu. Hazan babasıyla pek geçinemezdi. Ozan bey yanında istemezdi onu çünkü Hazan farklıydı. Hazan babasının kuklası gibiydi.
Giymek istedikleri düşünmek istedikleri onlar değildi. Bu yüzden ölmek istiyordu.
Yaşamak adına onu ayakta tutan hiçbir şey yoktu.
Araba yavaşça durmuştu. Bir uçurumdu burası. Polisler bütün her yeri sarmışlardı. Gazeteciler arabayı görünce etrafında toplandılar.
Ozan Bey yavaşça indi arabadan. Her ne kadar Hazan'ı yanında itibarı için tutsada yinede korkmaya başlamıştı.
Gazeteciler sayısız soru soruyordu.
Barikatı açarak girdiler içeriye.
Yanlarına bir polis memuru geldi.
"Ben komiser Ahmet. Hazan'ın kıyafetlerini uçurumun kenarında bulduk. Arama çalışmaları sürüyor. "
Hazal koşar adımlarla geldi yanına.
Çok kızgındı , evden gitmesinin tek suçunun babası olduğunu biliyordu.
"Sen yaptın baba!" Hazal bir anda bağırmaya başlamıştı. Eda Hanım yanlarına gelerek Hazal'ı sakinleştirmeye çalıştı.
"Sen yaptın. Ablamı hiç dinlemedin söz hakkı tanımadın. Şu kadınla kavga ettiği günler onu günlerce aç bıraktın. " Herkes Hazal'a bakıyordu. Ağlayarak söylediğinden kıpkırmızı olmuştu. Babası ise sadece susuyordu.
Buket uçurumun kenarına diz çöktü.
"Bu mavilikler sana daha iyi bakacak abla!"

GÖKKUŞAĞI ÇETESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin