BÖLÜM 1: Zehirli Toz

205 5 2
                                    

12 Ekim 1823, Eski Holt Kasabası

Gökyüzündeki kara bulut öbekleri, olacaklardan haberdarmış gibi hiç durmadan gürlüyordu. Kulak tırmalayıcı bir bebek sesi bu gürlemeyi bastırıyor, sanki bütün gücünü ağlamak için sarfediyordu. Üzerindeki kalın giysiler onu ısıtmaya yetmiyordu belli ki; yattığı yerde sürekli rahatsızca kıpırdanırken, gözleri annesi ve babasını izliyordu. 

Adamın yüzünde en ufak bir duygu kırıntısı yoktu, karısı Mary ise sadece ağlıyor, başını yerde yatan bebeğiyle tam karşısında duran kocası arasında gezdiriyordu. Gökyüzündeki bulutlar, bütünüyle yeryüzüne inmişti sanki. Islanmayan tek bir yaprak kalmamış, bütün küçük kaplumbağalar sahile doluşmuştu. Hiç dinmeyen rüzgarın sesi kadının sesini bastırır cinstendi. Şimdi ikisi de kumun üzerindeki kızlarına bakıp daha fazla sürdüremeyeceklerine karar verdiler. 

Adamın sesi sert ve emir verir cinsten çıkmıştı.

-Yap şunu. Her geçen saniye, işini daha da zorlaştırıyor. 

Haklıydı. Mary, çok sevdiği kocasına ölümü bizzat kendisi vermek istemiyordu. Kuru dudaklarını bükerek, ağzında gevelenen hıçkırıkları arasından konuşmaya çabaladı. 

-Yapamam, dedi ağlamaya devam ederek. Yapmak istemiyorum. 

-Zorundayız, dedi adam. Sesi bu kez daha yumuşaktı. Gözlerini kızının üzerinde gezdirdikten sonra karısına döndü. Rüzgar, omuzlarına değen saçlarını savuruyor, gözyaşlarıyla ıslanmış yüzünü kapatıyordu. 

-Başka bir yolu olmalı, diye fısıldadı kadın. Sesi o kadar az çıkmıştı ki, adam duymakta zorlanmıştı. Kadın sanki kendisinin bile duymasını istemiyordu ağzından dökülenleri. Elleriyle ağzını kapatarak, hıçkırıklarına son vermeye çalıştı ama bu başarısız bir girişimdi. 

Adam kadına bir adım yaklaştı. Bebek, şimdi daha içten, daha yüksek sesle ağlıyor, üzerine serili yamalı örtüden kurtulmaya çalışıyordu. Adam yönünü yerdeki küçük kıza çevirdi. Titrek işaret parmağının ucunu öperek havaya kaldırdı ve kızına gönderdi. 

-Hoşçakal meleğim, babanı sakın unutma. 

Kadın artık dizlerinin üzerine çökmüş, elindeki küçük şişeyi sıkıca göğsüne bastırıyordu. O küçük şişe, birazdan bütün hayatını değiştirecek ve çok sevdiği kocasını elinden alacaktı. Dudaklarını aralayarak kocasının adını fısıldadı.

-Jhon...

Adam kadının yanına gelerek, büyük ellerini kadının zayıf omuzlarına koydu. Onu ayaklarının üzerinde duruncaya kadar tutmaya devam etti. Aralarında sadece birbirlerinin yüzüne değen nefeslerinin sesi vardı. Adam, dudaklarını kadının alnına dokundurdu ve kadının soğuk alnına bir öpücük kondurdu. Kadının gözünden son bir damla yaş daha aktı. Gözlerini aralayarak Jhon'a baktığında, onun da kendisine bakmakta olduğunu gördü. 

Küçük ellerini, Jhon'un üşümüş, kuru yanaklarına götürürken aklında sadece bu adama çok aşık olduğu vardı. Adam sabırsızca yanağına düşen tek damla yaşı elinin tersiyle silerek konuşmaya başladı.

-Bu, her geçen saniye zorlaşıyor Mary. Sesi titrek çıkmıştı. Yutkunarak sesini dengelemeye çalıştı ve devam etti. Tek istediğim, kızımın buralardan çok uzaklara gitmesi. Aidan'ın onu bulamayacağı bir yere götür onu.

Kadın duraksadı. Başını evet anlamında sallayarak adamın gözlerinin içine baktı. 

-Onu buralardan uzaklara götüreceksin. Loncadan hiç kimse onun nerde olduğunu bulamayacak. Onu artık ben koruyamam ama annesi olarak sen bunu başaracaksın. 

LANETLİ ÖPÜCÜKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin