Alexi şaşkınlıkla annesine bakıyordu. Karşısındaki kadın kendi annesi değildi sanki. Daha önce kendisinden bir şey sakladığı asla görülmezdi. Bütün bunların sağlam bir açıklaması olması için dua etti.
-Evet, dedi Mary sıkıntılı ses tonuyla. Nefesini sesli bir şekilde dışarıya verip, Alexi'nin ellerini avuçlarının arasına aldı. Devam etti.
-Alexi, biliyorsun ben... Ben çok zor günler geçirdim.
Alexi üzgünce başını salladı. Ellerini Mary'nin avuçlarından kurtarak, onun ellerinin üzerine koydu.
-Ve sen, benim tek dayanağımdın. Tek umudum, tek mutluluğum. Şunu hiçbir zaman unutma küçüğüm, ben nerde olursam olayım ellerini hiç bırakmayacağım.
Sözünü bitirmesine izin vermeden, şaşkınlıkla sordu genç kız. Duymak istediği cevabı alamazsa ağlayacak gibiydi gözleri. Etrafı kızarmıştı ve göz kapakları, gözbebeklerinin çoğunu kapatmıştı.
-Ama sen hep yanımda olacaksın değil mi anne? Hatırlamam gerekmeyecek çünkü sen her zaman benimle olacaksın değil mi?
-Ben... Bunu gerçekten isterdim, dedi Mary. Gözünden damlayan tek damlayı boşta duran eliyle silerken. Gözleri tekrar kızınınkilere değdi.
-Ne söylemek istiyorsun anne? Nereye gidiyorsun, diye umutsuzca sordu genç kız. Alacağı cevaptan en çok o korkuyordu. Ağlamaklı ses tonunu düzeltmeye çalışarak tekrarladı.
-Nereye gidiyorsun, bu kez sesi daha yüksekti.
-Ben değil, sen gidiyorsun Alexi.
Alexi bir anlığına tuttuğu nefesini bırakırken artık daha fazla dayanamaycağını hissetti. Dökülen gözyaşları onu olduğundan farklı gösteriyordu.
-Bunun için üzgün değilim Alexi. Çünkü biliyorsun ki annen senin her zaman iyiliğini ister. Ben seni sıkça göremeyeceğim için üzgünüm. Gözleri tekrar yerdeydi. Kızının gözlerine bakmayı istemiyordu çünkü ona yalan söylemek çok ağır geliyordu.
Jhon ölmeden hemen önce bunu vasiyet etmişti karısına. İkisi de buradan uzaklara gidecek ve güvende olacaklardı. Mary, bunun için Alexi'nin büyümesini ve olgunlaşmasını beklemişti. Onunla birlikte gitmeyecekti çünkü Alexi'yi sonsuza kadar korumanın tek bir yolu vardı. Kızını kuzeye gönderdikten sonra kendi ayağıyla Aidan'ın şatosuna gidecek ve kızının vebadan öldüğünü söyleyecekti. Böylece Aidan, Alexi'nin peşini bırakacak; ezeli düşmanı Jhon'un karısını esir etmenin zaferini yaşayacaktı. Bu zafer mutluluğu o kadar sarhoş edecekti ki, Alexi'nin yaşayıp yaşamadığını araştırmak aklına dahi gelmeyecekti.
Alexi, hışımla annesinin boynuna sarılarak ağlamaya başladı. Mary içinden sadece onun için dua etti.
-Üzülme, ağlama benim güzel çiçeğim. Bunu senin iyiliğin için yaptığımı düşünmüyor musun yoksa?
-Bir nedeni olmalı, diye fısıldadı kız. Bunun bir nedeni olmalı anne.
-Biliyorsun, senin her zaman daha iyi yerlerde daha iyi şartlarda yaşamanı istedim. Bir an sustuktan sonra devam etti. Sanki sözcükler havada asılıydı ve Mary onları düzenli bir sıraya koymaya çalışıyordu. Alexi tiz bir sesle hıçkırmaya başladı. Mary genç kızı kollarının arasına alırken, ağlamamaya çalışıyordu.
-Kuzeye gideceksin. Büyük köprünün önünde seni bekleyen bir rahip olacak. Ona güven kızım. O, krallığın özel rahibi Bay Haylet. Onu küçük bir kız olduğum zamanlardan beri tanıyorum. Sana tüm kalbiyle yardım edecek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LANETLİ ÖPÜCÜK
VampireAlışılmışın dışında bir vampir hikayesi. Ve vampirlerin dışında pek çoğu. Gerçek dışı yaratıklar hiç bu kadar gerçek olmamıştı.