2

62 19 1
                                    

Genç kız telofonundan ani yükselen melodi ile irkilmişti. Zira düşüncelere dalıp gitmişti.  Telefonu cebinden çıkardı ve ekrana baktı. Kaşları istemsizce çatıldı ve boşta olan eli tekrar kolyesine gitti. Ekranda Park Jimin yazıyordu. Bu Güneş'inin arkadaşıydı. Endişe ile aramayı hemen cevapladı. Jimin'in  sesi oldukça acılıydı. Kız duyduğu şeylerle düşünme yetisini kaybetmişti. Telefon elinden düştü ve kalakaldı. Sonra telefonu tekrar eline aldı ve koşmaya başladı. Ağlamak istiyordu. Bağıra bağıra... Boğazını yırtacak, göz yaşlarını kurutacak kadar ağlamak istiyordu. Ama yapamıyordu genç kız. Boğazında kocaman bir düğüm vardı. Ne yutkunup ne de ağlayıp çözebiliyordu o düğümü. Yalnızca koşuyordu hastaneye doğru.

Hastanenin kapısı önüne geldiğinde tekrar aradı Jimin'i. Ondan aldığı bilgiler sayesinde sonunda gelebilmişti sevdiği adamın yanına. Bir camın ardındaydı ve onu o kablolara bağlamışlardı. Kız bu görüntüyü görmeye dayanamıyordu. Onu ısıtan Güneşi neden yatıyordu o yatakta? Tekrar sağlığıyla ayağa kalksa asla bırakmayacaktı kız onu. Hoseok onu kovsa da o asla onu bırakmazdı. Zaten gurur aralarına yeterince duvar örmemiş miydi? Neden onu bu halde görmek zorundaydı ki değerini anlamak için? Kendine kızgındı kız. Artık ona kızmıyordu. O böyle yatarken kızamazdı da zaten. 

"Moon Woo, daha ne kadar burada bekleyeceksin? Eve gidip biraz dinlen." 

Onu düşüncelerinden ayıran Jimin 'di. Moon Woo kafasını kaldırıp Jimin'e yaşlı gözleri ile baktı ve "Hayır Jimin. Onu bırakamam. O çıkana kadar da buradan ayrılmayacağım." dedi kararlı bakışları ile. Jimin kafasını anladığını belirtircesine aşağı yukarı salladı ve ilerleyip boş koltuklardan birine oturdu. Moon Woo ise hâlâ camın önünde sevdiği adamı izliyordu. Göz kapaklarının hafifçe titrediğini görünce kızın kalp ritmi hızlanmıştı. Gözlerini Hoseok'tan ayırmadan "J-jimin! Uyanıyor!" dedi. Jimin bunu duyunca yorgunlukla kapadığı gözlerini hızla açtı ve hemen camın önüne geldi. Gördüğü şey karşısında beklemeden koridorun öbür ucuna doğru koştu. Yetkili birisini çağırmalıydı.

Moon Woo sevdiği adama bakarken gülümsüyordu. Aynı zamanda gözlerinden sicim gibi yaşlar akıyordu. Duaları kabul olmuştu. Güneşi sonunda uyanmıştı.


Moon Woo stresten kazağının kollarını eskitmişti. Jimin ile karşı karşıya oturdukları koltuklarda dikkatle doktora bakıyorlardı. Doktor incelediği dosyaları bir kenara bıraktı ve ikisine hitaben "Bay Jung çıktığı komadan herhangi bir sakatlık olmadan uyandı." dediğinde ikisi de derin birer nefes aldı. Doktor "Ama..." dediğinde ikisi de yine nefeslerini tutmuşlardı. 

"Ama hem günlük hayatında yaşadığı bir sorun, hem kaza öncesindeki stresi ve koma anı birleşince zihni yoğun bir baskı altında kalmış. Bu yüzden geçmişini hatırlamıyor. Yani hafızasını kaybetmiş." dedi. Moon ve Jimin duydukları karşısında şaşkına dönmüştü. Moon Woo için o zaman dünya başına yıkılmıştı. Doktorun bundan sonra söyledikleri ise kulağına yalnızca uğultu gibi geliyordu.

Doktor "Bu kaybın geçici mi yoksa kalıcı mı olacağı hastanın çabasına ve moral durumuna bağlı." diye devam etti.


Jimin, Hoseok'un hazırlanmasına yardım ederken ona hayatı hakkında bilgiler veriyordu. 

"Demek bir dansçıyım, öyle mi? Ne kadar da harika!" 

Hoseok yine kendisiydi. Her yanına neşe saçıyordu. Jimin Hoseok 'un böyle olmasına seviniyordu. Doktor o uyandığında her şeyi ona da anlatmıştı. Jimin gelip onun arkadaşı olduğunu söyleyince de gayet arkadaş canlısı davranmıştı. Şimdiye kadar her şey iyi gidiyordu. Ama Hoseok Jimin'e beklemediği bir soru yöneltti.

You're My HopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin