Yiyecekleri kim kapacak?
'Onları bu kadar çabuk unutuyorsa,' diye fikir yürüttü Wendy, 'ileride bizi de unutmayacağını nereden bilebiliriz?'
Gerçekten de, Peter bazen geri döndüğünde onları hatırlamıyordu; en azından çok iyi hatırlamıyordu. Wendy bundan emindi. Gündüzleri yanlarından geçip gitmek üzereyken, Peter'a tanıdık geldiklerini görürdü Wendy. Bir keresinde ona adını söylemek zorunda bile kalmıştı.
Sarsılmış bir halde, 'Ben Wendy'yim,' demişti.
Peter çok üzülmüştü. 'Bak Wendy,' diye fısıldamıştı kıza, 'seni unuttuğumu görürsen, "Ben Wendy'yim" demeye devam et. O zaman hatırlarım.'
Bu hiç de hoş bir şey değildi elbette. Ama Peter kendini affettirmek için, gittikleri yöne doğru esen sert bir rüzgarın üstüne sırtüstü nasıl yatılacağım öğretti onlara. Bu ise çok hoş bir değişiklikti. Birkaç kez deneyince, bu şekilde güven içinde uyuyabil-diklerini keşfettiler. Aslında daha uzun süre uyuyabilirlerdi, ama Peter uyumaktan çabucak sıkılıyor ve hemen başkan edasıyla bağırıyordu: 'Burada iniyoruz.' Böylece, zaman zaman çekişerek, ama genellikle eğlenerek, Düşler Ülkesi'ne yaklaştılar. Oraya bir ay sonra, üstelik her zaman düz giderek ulaştılarsa, bu belki Peter'in ya da Çıngırdak'ın kılavuzluğundan çok, adanın onları aramaya çıkmış olmasındandı. İnsan o büyülü kıyıları ancak bu şekilde görebilir.
'İşte,' dedi Peter, sakin sakin.
'Hani nerede?'
'Okların gösterdiği yerde.'
Gerçekten de dostları güneşin yönelttiği milyonlarca altın ok, onlara adayı gösteriyordu. Güneş, gece için onlardan ayrılmadan önce, yollarını bulmalarını istiyordu.
Wendy, John ve Michael adayı ilk kez görmek için havada parmak ucuna dikildiler. İşin garibi, hepsi de orayı hemen tanıdı ve üstlerine korku çökünceye dek, uzun zaman düşlenen ve sonunda karşılaşılan bir şey gibi değil, samimi bir arkadaş gibi kabul ettiler.
'John, işte göl orada.'
'Wendy, kaplumbağalara bak. Yumurtalarını kuma gömüyorlar.'
'Buraya bak John, senin kırık bacaklı flamingonu gördüm.' 'Bak Michael, senin mağaran.'
John, çalıların arasındaki ne?
'Bir kurtla yavruları. Wendy, sanırım şu minik kurt yavrusu seninki.'
'İşte kayığım John; kenarları içeri göçmüş.'
'Hayır, göçmedi. Biz kayığını yaktık ya.'
'O Wendy'ninkiydi işte. Bak John, Kızılderili kampının dumanlarını görüyorum.'
'Nerede? Göster de, duman halkalarına bakarak kızılderililerin savaş hazırlığında olup olmadığını söyleyeyim.'
'Şurada, Gizemli Irmak'ın tam karşısında.'
'Şimdi görüyorum. Evet, savaş hazırlığındalar.'
Peter çocukların bu kadar çok şey bilmesine birazcık sinirlenmişti. Ama onlara efendilik taslamak istiyorsa, zaferi yakındı. Birazdan üstlerine korku çökecek dememiş miydim size?
Altın oklar adayı karanlığa bırakıp giderken geldi korku. Eskiden evde, yatma zamanı gelince, Düşler Ülkesi hep biraz karanlık ve korkutucu görünmeye başlardı. İçinde keşfedilmemiş bölgeler belirir, bunlar yayılırken aralarında kara gölgeler dolaşır, yırtıcı hayvanların kükremesi iyice değişir ve her şeyden önemlisi, kazanma umudunuzu yitirirdiniz. O zaman odada gece lambalarının bulunmasına sevinirdiniz. Hatta Nana'nın, bunun sadece karşıdaki şöminenin rafı olduğunu ve Düşler Ülke-si'nin tamamen düş olduğunu söylemesini isterdiniz.