1.Bölüm: Ben...Ölümü ne güzel tasvirlemiş Cahit Sıtkı ;"Bir kere misafire çıkmış adın... istesen de gideceksin, istemesen de... "
İnsan kaç kere ölür ? Ben bir çok kez öldüğümü biliyorum. Ruhum ölü. Kalbim ölü. Sağ kolum ölü. Tek kalan şey ise bedenimdi. Küçükken ölüm nedir bilmezdim bile. Şimdi ise adım kadar iyi biliyorum. Pes etmenin raddesine gelen ben, ölümden başka bir şey bilmeyen ben ne için yaşıyordum. Kimin için ? Aslında ben de bu sorunun cevabını pek bilmiyorum. Kendini asla acındırmayı sevmeyen, ne idüğü belirsiz bir kızım. Tek isteğim küçükken olduğu gibi herşeyin tozpembe olması... Ben toprak Yıldırım. Son beş senedir yaşadığım tüm zorluklar dolayısıyla çökmüş durumdayım. Beş senedir kanserle savaşıyorum. Kanserin benden aldığı o kadar çok şey var ki... Kendimden bile çok sevdiğim eski sevgilim, hastalığımı öğrendikten sonra terkedip giden adam... Nedeni ise hasta bir kızla beraber olamamakmış. Ailem, perişan halde ne kadar yanımda olsalarda onları da kaybettim. En çok beni yaralayan hayattan vazgeçmemi sağlayan kaybettiğim şey kolum... En değerlim. Yaklaşık dört ay öncesine kadar sapasağlamdım. Kanserle savaşıyordum, ama kaybettiğim birşey yoktu bedenen. Kemoterapi görüyordum. 18 Kasım 2019 yaşam sevincimi kaybettiğim tarih. O gün kolum da hafif ağrı vardı. Önemsememiştim. Geceye doğru şiddetlenmesi ve apar topar hastaneye gitmemiz. Doktorumun bana kolunu kurtaracağım demesini hatırlıyorum. Ama uyandığımda ise kolumu görememem... O gün o kadar zordu ki benim için. O tarihten bu yana psikolojik tedaviye başladım. Aradan uzun bir süre geçmesine rağmen hala alışamadım sağ kolumun yokluğuna. Evden çıkmaz, insanlarla pek fazla iletişim kurmayan bir kız oldum. Değiştim. Hayattan zevk alamadım. Kolumun gitmesi tek iyi birşey getirdi; kanserin yokluğunu. O günden sonra kemoterapi görmeye devam ettim. Atlattım düşmanımı. Kayıp vererek hem de. İsmimden nefret etmemi sağlayan düşmanım. Ben kolumu toprağa verdiğimden beri ismimden nefret ettim. Hayatla pek bağlantısı olmayan ben...
Son zamanlarda annem dışarı çıkmam izin üzerimde çok baskı kuruyordu. Ne kadar itiraz etsem o kadar üsteliyordu.
Yine o sabahlardan biriydi."Toprakk, kızım kalk hadi senle beraber biraz dışarıda hava alalım yürüyelim hadi kızım. "
" Anne hayır dedim. Niye üsteliyorsun ? Dışarı çıktığımda herkesin gözü üstümde olacak. Bu ne kadar zor birşey biliyormusun sen ? "
"Ama annem sürekli böyle düşünürsen asla dışarı çıkamayacaksın. Toprak bir denesen kırmasan bu seferlik beni "
Çok ısrarcı bir annem vardı. Çok iyi yürekli biri. Melek sultanım o benim. Sürekli yanımda oldu. Elimi hiç bırakmadı. Bu seferlik onu kıramayacağım galiba...
" Peki anne, ama en ufak bir sorunda eve geri dönerim. İlk ve son olsun bu. "
"Teşekkür ederim kızım. Sende seveceksin eminim."
Annemin beni odama giyinmem için yollamasının ardından 15 dakika geçmişti. Ve ben hazırdım. Üzerime siyah pantalon ve tişört giymiştim. Botlarımı ve montumu da giyerek hazır olmuştum. Sonuçta kış ayıydı ve havalar soğuktu. Kalın giyinmemiz gerekliydi.
Annemle beraber evden çıkıp boş boş yürüyorduk. Insanlar bana bakıyor mu diye sürekli gözlerim etrafımdaydı. Annemin parka doğru yönelmesiyle ben de onunla beraber oraya yöneldim. Fazla kalabalık değildi. Park büyüktü; basketbol sahası,futbol sahası, yürüyüş yolu ,bisiklet yolu vs... Annemle beraber bir banka oturduk.Havanın soğuk olmasına rağmen parkta oynayan çocuklar vardı. Onların neşeli kahkahaları insanlar muhabbetleri havanın sessizliğini bozuyordu.
Gözlerim etrafda dolaşırken, basketbol sahasında takılmıştı. Gençler havanın soğukluğuna aldırış etmeden sıfır kol giyerek basketbol oynuyorlardı.
Onları izlerken aralarından birinin bana bakmasıyla yapacağımı bilemedim. Gözleri önce yüzümde sonra kolumda dolaşmıştı olmayan kolumda. Utanmıştım. Bi kaç dakikadan sonra arkadaşının seslenmesiyle gözlerini üzerimden çekmişti. Ben panik ve endişe içinde annemin kolundan tuttuğum gibi eve gitmek istediğimi söyledim ve parktan çıktık...
10 Dakika Sonra
Eve gelmiştik ben direk odama çıkmıştım. Hâlâ aklım o çocuktaydı. Bana olan acınası bakışlarını unutamıyordum. Eskiden güzeldim. Kolum varken. Kestane rengi saçlarım ve yeşil gözlerim var. Zayıfa yakın bir kilodayım. 1.60 boyum var. Ama sağ kolum yok. Eskiden herşeyim varken şimdi sadece ailem var. Yakın arkadaşlarımın hepsi teker teker gitti. Yanlızım... İnkâr edemem.
Yatağımda yatarak öylece tavanı izliyordum. Çocuğun bakışlarını hissediyorum hâlâ üzerimde.
"Toprakk gel hadi yemek yiyeceğiz. "
Annemin bana seslenmesiyle düşüncelerimi terketmiştim.
Aşağı inerek yemek masasına oturdum. Ailemin bakışlarını üzerimde hissediyordum. Babamın derin bir nefes almasıyla bakışlarımı tabağından kaldırım babama çevirdim."Toprak nasılsın kızım yüzünden düşen bin parça?"
"Iyiyim baba bir şeyim yok. "
Annem hemen atlamıştı;
" Hikmet bugün toprakla dışarıya çıktık. Belki de o yüzdendir sonuçta sürekli yaptığı bir şey değil. "
Annem alttan alttan beni iğneliyordu.
"Doğrumu kızım ? "
" Evet baba çıktım. "
" İyi yapmışsınız hanım. Bu arada size bir haberim var özellikle toprak sana ."
" Ne haberiymiş baba ? "
" Bugün beni doktorun aradı. Sana uygun olduğunu düşündüğü protez kol varmış. Yarın gelin bakalım bir duruma dedi. "
" Baba kaçıncı oldu bu. Ben denemekten bıktım. Siz bıkmadınız. Uymuyor işte daha neyi zorluyorsunuz? "
" Biliyorum kızım yoruldun ama ya bu sefer uyarsa. Denemekten vazgeçmemeliyiz. Yarın gidiyoruz sana söz hakkı vermiyorum. "
" Peki baba. "
Babamın kesin konuşmasından sonra sessiz bir şekilde yemeğimizi yemiştik. Odama çıkmıştım.
Yarın saat kitap olduktan sonra. Yatağıma yatarak uykuya daldım...
___________________
Ve bölüm sonu...
Yeni bir maceraya başlıyoruz. Bu kitabı çok düşündüm nasıl yazarım diye. Inşallah beğenirsiniz sizlerde.
Başlama tarihinizi buraya bırakırmısınız ? ^ _ ^
Toprakla ilgili ne düşünüyorsunuz ?
Ona motive için ne demek istersiniz ??
Diğer bölümde görüşmek üzere....
Ve son olarak unutmadan profilimden "ilk Savaşım: Özgürlük " adli kitabıma bakmanızı öneririm.
Sağlıcakla kalın...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
- LÜGÂT -
Ficção GeralKanser mücadelesini büyük kayıplar vererek kazanan bir kızın hikayesi...