A- ALBERT FISH

219 3 7
                                    

        Albert Fish'e "Amerika'nın Öcüsü" adı verilmiştir ve bunun da iyi bir nedeni vardır. Sevimli bir ihtiyar gorünümü altına gizlenmiş bu korkunç yamyam tüm ebeveynlerin karabasanıydı: çocukları hoşlarına gidebilecek bir vaatle kandırarak ortadan kaldıran bir iblis.

        Halkın ilgisinin Fish'e dönmesine neden olan suç, 1928'de Grace Budd adında on iki yaşındakı sevimli bir kız çocuğunun kaçırılıp öldürülmesiydi. Ebeveyinleri ile arkadaşlık kurmasının ardından Fish, şeytanca bir yalan uydurdu. Yeğeninin doğum günü partisi olduğunu söyledi ve Grace'in gitmek isteyip istemediğini sordu. Bir büyükbaba gibi görünen bu ihtiyar adamın bir canavar olduğunu bilmelerine hiçbir imkan olmayan Bay ve Bayan Budd daveti kabul ettiler.

        En güzel kıyafetlerini giyen güven dolu küçük kız, Fish'le birlikte yola koyuldu. Fish, onu New York City'nin kuzey banliyölerinden birinde, yakınlarında hiçbir bina olmayan terk edilmiş bir eve götürdü. Burada onu boğdu, vücudunu parçalara ayırdı ve parçaların bir bölümünü kaldığı pansiyona getirdi. Burada kızın "etini" havucu, soğanı ve jambon dilimleriyle tam bir yamyam yahnisi şeklinde pişirdi. Bundan sonra dokuz gün odasından çıkmadan bu iğrenç yemeği yiyip devamlı mastürbasyon yaparak geçirdi.

        Sonraki altı yıl boyunca Fish serbest dolaştı, ancak Grace Budd olayını kendi haçlı seferine dönüştüren William King ismindeki bir New York City dedektifi onu inatla arıyordu. Buna rağmen Fish kaçmayı başarabilirdi; tabii kendi içindeki şeytanla başa çıkabilseydi. 1934'te Bayan Budd'a bugüne dek yazılmış en hastalıklı mektuplardan biri olan bir mektup göndermeye kendini mecbur hissetti. Sonuçta King, Fish'i mektup kağıdındaki antetten bulup yakalayabildi.

        Fish tutuklandığında yetkililer ellerinde tasavvur edilemez sapkınlıkta bir suçlu olduğunu hemen anladılar; bu adam bütün ömrünü acı vererek -hem kendisine hem de başkalarına- geçirmişti. Diğer birçok seri katil gibi, Fish de bir din manyağıydı ve günahlarının cezası olarak kendisine çok tuhaf işkenceler yapmıştı - deri kayışlarla ve her yerinden çiviler fırlamış sopalarla kendisini dövmek, kendi dışkısını yemek, kasıklarına dikiş iğneleri sokmak gibi. Yaraladığı ve öldürdüğü çocuklar onun kaçık zihninde Tanrı'ya verilen kurbanlardı.  Savunma makamı tarafından Fish'i muayne etmesi için çağırılan New Yorklu ünlü psikiyatr Dr. Frederic Wertham, ihtiyar adamın "bilinen her türlü cinsel sapkınlığa" sahip olmasının yanında, bugüne değin kimsenin duymadığı anormallikler de taşıdığını belirtmiştir (acayip zevklerinin arasında idrar yoluna gül sapı sokmak da vardı.) Hapishanede çekilen leğen bölgesi röntgeninde, mesanesinin etrafındaki alana sokulmuş yirmi dokuz iğne bulunmuştu.

        1935'teki duruşmasında jüri onun deli olduğuna karar vermiş olmasına rağmen, yine de elektrikli sandalyede idam edilmesi gerektiğine inandı. İdam kararının açıklanmasından sonra , anormal ihtiyarın "Elektrikli sandalyede ölmek ne de büyük bir zevk olacak! Bu tadacağım en büyük zevk olacak - şimdiye dek tatmadığım tek zevk" dediği bildirilmiştir.

        16 Ocak 1936'da altmış beş yaşındaki Fish elektrikli sandalyeye gitti.

-Sing Sing'de idam edilen en yaşlı insandı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 25, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

A'dan Z'ye SERİ KATİLLER ANSİKLOPEDİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin