Daha küçük bir çocuk iken hayatın sadece evcilik oyunundan ibaret olduğunu düşünürdüm. Acıyı sadece yere düşüp dizlerimi kanattığımda tatmış ve bundan ibaret olduğunu sanmıştım. Mutluluk ise oyuncaktı belki benim için veyahut aldığım minik bir öpücük. Öyle değilmiş işte, yaş arttıkça acılar değişir mutluluklar azalırmış. Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış. Kendi yolumu çizdiğimde anladım.
| 2 Eylül 2009 |
Hava kararmaya başlamıştı. Küçük kardeşim yanımda oyuncaklarıyla oynarken ben çimlere uzanmış bahçede ki kiraz ağacını çizmeye çalışıyordum. Dikkatlice kağıda odaklanmış kiraz ağacının yapraklarını çizmeye başlamıştım. Hava karardığından ötürü pek bir şey göremesemde bu beni pes ettirmemiş ve devam etmiştim. O sırada bahçe kapısının sesini duyup kafamı kaldırdım, ardından annem seslenmişti. "Çağıl kardeşini de al ve içeriye gelin, baban gelir şimdi sizi dışarıda görmesin çok kızar." dediklerine kafa sallayarak doğruldum. Babam kızdığında çok korkunç oluyordu. Ya kardeşime yada bana vurup daha sonrasında anneme vurmaya başlıyordu. Bunu istemiyordum, bu yüzden resim defterimi ve kalemimi alarak Kayranın oyuncak arabasını da aldım. Kayranın elinden tutup içeriye doğru yürümeye başladım. Kayra elimi bırakıp içeri doğru koşturduğunda gülerek arkasından koştum, evin içine girdiğimde elimdekileri yere atıp kardeşimi kovalamaya başlamıştım. Evin içinde kahkaha seslerimiz yükselirken annemin duvara yaslanıp gülümseyerek bizi izlediğini görebiliyordum. O sırada kapı çaldı. Aniden duraksayıp hızlıca Kayrayı kucakladım. Anneme korku dolu gözlerle bakarken annem yukarıya çıkmamış için işaret etmişti. Beni bu kadar korkutan kapıya sertçe vurup bağırmasıydı. Gözlerim çoktan dolmuştu, hızlıca yukarıya çıkıp Kayrayı odasına soktum. Beşiğine bırakarak baş ucuna oturdum. Kafamı beşiğe yaslayıp Kayranın gözlerine baktım. O da korkmuştu, bunu yaşla dolu parlayan gözlerinden anlayabiliyordum. Gülümsedim "Kayra biliyor musun? Babam bizi çok seviyor aslında. Şimdi annemle konuşacak yani korkmana gerek yok küçük kardeşim. Üstelik ben burdayım. Seni koruyabilirim. Süper kahramanlar kardeşlerini korurlar." Kıkırdayarak elimi yumruk yaptım ve havaya kaldırdım. Yaptığım harekete güldüğünde bende güldüm. Daha sonrasında gözlerimi başka tarafa çevirerek düşünmeye başladım. Neden bir baba çocuklarına vururdu? Bunu sevdiği için mi yapardı? O sevgisini böyle mi gösteriyordu? Ama böyle gösteriyorsa neden canım çok yanıyordu vurduğunda... Düşünmemi bölen şey aşağıdan gelen bağırma ve kırılma sesleriydi. Hızlıca yerden kalkıp Kayra'ya
baktım. O gözlerini kapatmıştı. Babamın annemi dövdüğünü anlamıştı sanki görmek duymak istemiyordu. Onu odada bırakarak koştum, aşağı kata inip annemle babama baktım daha sonra yere indirdim gözlerimi. Her yere cam kırıkları sıçramıştı. Annem yerde yatıyordu, babam anneme hissizce bakıp evden çıkmıştı. Ben ise annemin yanına eğilip dizlerimin üstüne oturdum. Elleri, bacakları, dudağı kanıyordu. İçimde bir şeyler kopmuştu işte. Annem bu sefer çok güçsüz yatıyordu... Her ne olursa olsun babam onu ne kadar döverse dövsün hep bizi gördüğünde gülümser ve geçti derdi. Şimdi demiyordu... Geçmemiş miydi? Neden konuşmuyordu? "Anne?" Ellerimi saçına koyup yavaşça dokundum. Ses gelmedi. Sesi çıkmıyordu. Ne oldu? Uyuyor muydu? "Annecim? Bir şey söylemeyecek misin? Uyan lütfen korkuyorum..." Korkuyordum. Evet çok korkuyordum. Yavaşça annemi sarsıp kafasını kaldırdım. Ellerim ıslanmıştı. Yere baktığımda gözlerim kırmızı sıvının ne kadar fazla olduğunu görmüş beynim ise olan biteni çözmeye çalışıyordu. Kafasını geri yere koyup yanına uzandım. Kafamı göğsüne koyup anneme baktım. Korkudan titremeye başlamıştım. Üşüyordum, korkuyordum. "Anne oğlun bu sefer çok korkuyor... Lütfen ona korkma de. Uyan lütfen anne."| 2 Eylül 2015|
"Ölüm yıl dönümü." Diye fısıldadım kendi kendime. Şu odada ki 4 karanlık duvar bana dar gelmiş nefesimi kesiyordu. Önümde açık bilgisayar arkaplanda çalan Çağan Şengül'ün Seni Kaybettim şarkısı ve masanın önünde oturan ben, elimde izmaritene dek içtiğim ve artık atmam için yalvaran sigara ile sabaha kadar düşünme yolunda ilerliyordum. En sonunda parmaklarımın arasından özgürlüğüne kavuştuğunu sanan sigara küllüğün içine düşmüştü. Kafamı kaldırıp saate baktım. Neredeyse 5'e geliyordu. Gözlerimde gram uyku yoktu ama yanıyordu. Derin bir nefes alarak arkama yaslandım. Gözlerimi tavana çevirip bir süre izledim öyle. Hayat acımasızdı, küçük iki çocuğun ailesini dağıtacak kadar acımasız. Beni o görüntüye mahkum edecek kadar acımasızdı yada acımasız olan tanrıydı bilemiyorum. Çok isyan ettim tanrıya, yalvardım ama kendimi geçmiştim çoktan sadece kardeşim için yalvardım. Ben zaten bitmiştim hiç değilse o mutlu olsun diye yalvardım. Şimdi ondan tek bir haber dahi alamıyorum.
Her şey istenilen gibi olmaz tabi, hayat yorar insanı. Bazen intiharı bir çözüm olarak görsende korkarsın. Ya bir hiç olursam diye düşünmeden edemezsin. Hayatta ki zorluklar hiç olmaktan iyidir der ruhun, hissetmezsin ama intihar edemezsin çünkü ruhun izin vermez. Ölüm hariç her şeyin çözümü vardır derler. Cidden her şeyin var ise bir çözümü neden insanlar hep mutsuz? Hayat işte, hayatın küçük oyunları bunlar hep. Oyunlar oynar ki insanlar farkına varsın, kendilerini mutlu etmeyi öğrensinler..
————————
Yorum atıp fikirlerinizi belirtin lütfen, eğer ki beğendiyseniz oylamayı unutmayın!!
İlk bölümden 724 kelime olmuş bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldızlar Kadar Fazla
General Fiction"Tanrı tarafından terk edildim. Sonra sen geldin, beyaz tuşlardan ve asla gitmedin benden. Seni yıldızlar kadar fazla, sevgili." İlk kitabımla karşınızdayım. Uzun zamandır yazıyordum, bu da sevdiğim kurgulardan ve karakterlerin karışımından bir hik...