"Sabah erkenden uyandım ve odamın penceresini açtım. Derin bir nefes alıp aşağıya baktım. Evimiz üçüncü kattaydı. Hemen yan apartmanda o kızın balkonunu görebiliyordum. Balkonda o yoktu şimdi. Hızla mutfağa gittim ve bir an duraksadım.
"Baba?" Dedim şaşkınca.
"Oğlum." Dedi masadan kalkmadan. Yanına yaklaşıp sarıldım. O da bana sarıldı. Babam üç aydır yurt dışında çalışıyordu. Çok şaşırmıştım bir anda onu görünce. Saçları daha da beyazlamıştı sanki. Zayıflamıştı.
"Hoş geldin." Dedim.
"Hoş buldum." Dedi. "Şaşırdın baya."
"Koskoca üç aydır yoktun baba. Doğal değil mi?" Dediğim zaman güldü.
"Bir aylık izine geldim oğlum."
Gülümsedim bende ona."İyiymiş." Diyip masaya oturdum. Kahvaltı yaptıktan sonra odama geçtim. Akşama kadar onun balkona çıkmasını bekledim.
Akşam saat yediden sonra çıktı balkona. Yine o sandalyeye oturdu ve beklemeye başladı. Onu gördüğümde hemen üzerime ceketimi giyip indim aşağıya. Hava hafif karanlık ve bulutluydu. Yavaşça yaklaştım balkonun hemen altına. Yine kendi kendine konuşuyordu.- Ne kadar güzelsiniz uzakta.
Gülümsedi ve devam etti.
- İnsanlardan uzak olduğunuz için mi böylesiniz?
Sonra düşünceli bir hâl aldı yüzünü.
- Bana gönderdiğiniz yıldız, insanların arasında bozulmaz mı?
Kızgınlaştı bir anda.
- Söyleyinsenize, bu kötü dünya o güzel yıldızı hak ediyor mu?
Ona baktım, hafif karanlık havada görünen teninin beyazlığına. Çok güzeldi. Dümdüz saçları vardı. Gözlerinin rengini ayrıt edemiyordum. Biraz suskunlaşınca ben seslendim.
- Senin gibi bir yıldız yalnız kalmasın diye geldim.
Bir anda gülümseyerek baktı bana.
- Ben yıldız değilim ki.
- Hayır, sende benim gibi yıldızsın.
Şaşkınca cevap verdi.
-Ama ben gökyüzünden gelmedim.
Gülümseyip konuştum.
- Sen yeryüzü yıldızısın.
- Sen de gökyüzü yıldızısın yani.
Gülümseyerek yanıt verdim ona.
- Evet, öyleyim.
Hafif utangaç bir sesle konuşmaya başladı.
- Yeryüzü ve gökyüzü birbirini tamamlar, değil mi?
- Evet, tamamlar.
- O zaman biz de birbirimizi tamamlıyoruz.
Gülümsedim dediği şeye. Sonra bir anda bağırdı.
- Yıldız! Söylesene ismin ne senin?
- Asrın.
- Ben de Meyra. Memnun oldum.
- Bende öyle.
- Asrın!
- Efendim Meyra?
- Güzel yıldızım, her gün gel olur mu?
- Olur, gelirim.
- Söz ver bana gökyüzü yıldızım.
- Söz veriyorum sana yeryüzü yıldızım, her gün geleceğim buraya.
- Asrın, gitmem gerekiyor. Yarın görüşürüz.
- Görüşürüz Meyra.
Etraf iyice kararmıştı. O içeriye girince bende eve geçtim. Diğer gün sabah kulağıma gelen hoş melodiyle uyandım. Evin içinden gelmiyordu bu melodi. Yataktan kalkıp pencereye yöneldim. Gözlerim hemen onun balkonunu buldu. Melodilerin geldiği yer onun balkonuydu. O vardı balkonda. Keman çalıyordu. Onu görünce kalbim hızlanmaya başladı. Melodiye ritim tutuyordu resmen. Penceremden doyasıya izledim onu. Sonra içeriye girdi. Aklımda melodiler dönüp duruken akşamı bekledim yine. O geldiğinde aşağıya indim. Günlerce bu devam etti. Her sabah onun kemanının melodileriyle uyanıyor, her akşam onunla muhabbet ediyorduk. Onun hakkında çok şey biliyordum aslında. Benim gibi lise sona gidiyor, şiir yazmayı ve kitap okumayı çok seviyordu, kemanı onun en değerlisiydi. Sevdiği şarkıları, şiirleri, yemekleri, renkleri.. hepsini biliyordum. Ama bilmediğim ve merak ettiğim bir şey vardı. Meyra hiç evden çıkmıyordu. Bir kere bile onu dışarıda gezerken, evden çıkarken görmedim. Ona birkaç kez aşağıya, yanıma inmesini söyledim. Ama bunu kabul etmedi. Bir şey diyemedim. Çünkü öyle güzel gülüyordu ki, o an size her şeyi unutturuyordu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bütün çiçekler pazartesi günü öldüler'❃
Kurzgeschichtenya da belki, bütün çiçekler pazartesi günü yaşamaya başladılar. -lltamamlandıll-