4|gözleri gören insanlar görmek için kalplerine ihtiyaç duymaz.

236 36 59
                                    

Genç ressam hayatı ve insanları seven, güzelliğin peşinde koşturmayı kendisine görev bilmiş sevecen bir insandı. İyimserdi, konu her ne olursa olsun yine de iyi tarafından bakar, iyi düşünürdü. Şimdi ise tüm iyiliğinin bir anda yerle bir olmuş olduğunu düşünüyordu. Bu kör prensin acısı onu öyle derinden etkilemişti ki bırakın bir şekilde iyi yönünden bakmayı, daha fazla nefes alamayacağını hissediyordu.

Dünya gerçekten de kalbi hassas olanların cehennemiydi. Bir bakılsa, bir çift göz, bir gülüş bile o kadar ağır olabilirdi ki; buna ölünebilirdi.

"Güzel olduğumu nereden bilebilirsiniz? Aksine, söylenenlere göre fazlasıyla çirkinimdir."

Sağ elinden hiç düşürmediği sopayı ilk defa elinden bıraktı adam. Bu sefer de kendisini iyice ressama döndürüp sağ elini de diğer yanağına koydu, sıcak gözyaşlarını narin parmaklarının hemen altında hissedebiliyordu.

"Ellerimin altında hissettiğim bu ıslaklık nedir o zaman? Hassas bir kalbin sebepsizce dayanamayıp, tüm acısını dışarı atması değil midir? Görmek, sadece gözlerle mi yapılır, yabancı? İnsan kalbiyle de göremez mi?"

Diğerlerini bilmiyordu ama ressam daha önce hiç kalbiyle görmeyi denememişti. Zaten gözleri görebiliyorken, kim kalbine ihtiyaç duyardı?

"Bilmem. Görebilir mi?"

Güldü adam, uzun süredir bir acı bulutunun kaplamış olduğu gözlerine sanki bu kez bir mutluluk değmiş gibi mutlu bir gülüştü bu. Konuşuyordu, konuşurken söylediklerine oldukça güveniyordu. Karşısındaki bu adamın her ne derse desin onun boş konuştuğunu düşünmeyeceğini biliyordu.

"İnsan sadece gerçekleri kalbiyle görebilir, yabancı. Ama gören gözlere sahip olan herkes, bunun gereksiz olduğunu düşündüğünden, kalbine hiç şans vermez. Oysaki kalp gözler gibi yanılmaz, fakat bu kimsenin umurunda değildir. Yoksa sen de onlardan mısın?"

"Sanırım öyleyim."

Pişmandı. Gözleri gördüğü için ve görmek için sadece gözlerine ihtiyaç duyduğu içindi bu pişmanlığı, belki. Ama bir bakıma sadece onun pişmanlığı olmamalıydı, çünkü kimse ona bunu öğretmemişti.

İşte bu kadardı konuşmaları, zaten öyle çok konuşulabilecek bir konu da değildi bu. Belki de öyleydi fakat konuşmamayı seçtiler, biliyorlardı, ikisinin arasında geçen birkaç cümlenin dünyadaki herkesi değiştirmeyeceğini de, dünyayı cennete çevirmeyeceğini de gayet iyi biliyorlardı. Belki bilmeselerdi çok daha iyi olurdu ama biliyorlardı ve sustular, konuşsalar bile kimse anlamayacağından biraz umutsuzdular.

"Anlatsana bana, yabancı, yıldızlar nasıl görünür?"

Uzunca bir süre aralarına giren sessizlikten sonra duyduğu soruyla ilk silkelenip kendine gelmeyi denedi, tek tük yıldızların süslediği henüz tamamiyle kararmamış olan gökyüzünü izledi. Birkaç saniye daha bekledi, sonuçta hiç görmemiş birine yıldızları anlatmak o kadar da kolay değildi.

"Tutsak olduğunuz karanlık kadar siyah gökyüzünü aydınlatan birkaç ışık parçasıdır, yıldızlar. Öyle birkaç dediğime de bakmayın, sayılacak azlıkta değiller, sayamamak benim kusurum. Aslında öyle çok da anlatılabilecek bir yanları yok, belki de biz çok anlam yüklediğimizden basit kelimelerle anlatamıyoruz. Ama yıldızlar güzeldir, prensim."

"Parlaklar... değil mi? Öldüğümüzde yıldız olur muyuz acaba?"

Ressam güldü tekrar, küçük kıkırtıları yanındaki adamın kulağını doldurduğunda istemsizce ona bakışıyla toparlanmak adına gülüşünü durdurmayı denedi. Elini dudaklarının üstüne örtup biraz bekledi, adam ise o birkaç saniyenin sonunda derin bir bir iç çekmişti.

"Eğer parlamak istiyorsanız yıldız olmanıza gerek yok, prensim. Ben bütün yıldızları karanlık gözlerinizde görebiliyorum."

Bu sefer kendisi bir gülüş kazanmıştı. Gözlerinin içinde yıldızlar nasıl olurdu bilmiyordu ama komik gelmişti, güzel olduğunu düşünmesine sebep olmuştu.

"Eğer ben de görebilsem... bu güzel olurdu."

Ressam, adamdaki bu yıldız sevdasının nereden geldiğini anlamadı. Sorulacak birçok şey varken yıldızları sorması biraz garipti açıkçası. Ama yine de aldırmadı, içinde bulundukları bu ortamı bozmak istemedi, sırf bunun için kaç saniye nefessiz kaldığını hatırlamıyordu bile.

"Sana bunu düşündüren nedir?" Diye sordu genç, sorarkenki ses tonu biraz sert olsa da yüzündeki gülümsemeden mutlu olduğunu anlamıştı. Gözlerini tekrar ayakkabılarına indirdi, bu da öyle kolayca cevaplanacak bir soru değildi.

"Güzelsin... çok. Yıldızlar kadar."

Bir gülüş daha kazanmasıyla kendi dudakları da kıvrıldı.

"Resimdeki çiçek yıldızlara aşıkmış, biliyor musun? Ressam hep ona yıldızları gözlerinde barındırdığından bahsedermiş. Ama sonrasında ressam çiçeğini sevmeye devam etmesine rağmen, o sadece yıldızları arzulamış, yıldızları istemiş."

"O zaman şüphe yok." dedi, kendinden emin tavrıyla parlayan gözlerini karşısındakine döndürmüştü. Tekrar güldü, söyleyeceği şeyin gülünç olup olmaması umurunda değildi, yüksek ihtimalle bir kez daha görmeyecekti karşısındakini. "Bu ressam kesinlikle bu çiçeği çizerken seni düşünmüştür."

Takane no HanaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin