2|birkaç tane kelime nasıl bu kadar ağır olabilirdi, aklı almıyordu.

266 42 57
                                    

Uzun zamanını orada geçirmeye başlamıştı ressam. Manzara güzeldi, bir sürü yiyecek bulabilirdi ama asıl sebebi bu değildi. Adamı tekrar görmek istemişti. Bir daha gelir umuduyla tüm günlerini aynı uçurumda geçiriyor, sıcağın altında bile kendisini bulamadığı için gelip de gideceği korkusuyla o gün oturduğu yerde oturuyor, bir kez olsun resim malzemelerini hazırlayıp resim yapmayı düşünmüyordu. Her gün akşam saatlerine geldiğinde içini tatlı bir heyecan sarıyordu.

Yine arkasından gelen ayak seslerini duydu, başını çevirmedi, öylece bekledi. Derin bir nefes alış sesi doldurdu kulaklarını, ardından geçenki adamın aklından hiç çıkmayan sesi...

"Merhabalar, yabancı. Bugün de seni burada görmek ne güzel."

Adamın sakin kelimelerini dinledikten sonra geçen seferki gibi yanlış anlaşılmamak için hemen cevap vermeye çalıştı. Gözleri yabancının yüzünde gezindi durdu. Daha çok, bir meleği ya da göz kamaştırıcı güzellikte insanüstü bir yaratığı izler gibi her saniye hayrete düşüyordu. Adamın da rızası olursa diye, ona kendisini çizip çizemeyeceğini sormak istemişti ama cesaret edemedi.

"Merhaba, bayım. Bugün yine sizi burada görmek çok güzel."

Yumuşak tutmaya çalıştığı güçsüz sesinden çıkan cümleleri adamın yüzünde bir gülümsemenin belirmesine sebep olduğunda ünlü ressam ona dünyanın en güzel manzarasıymış gibi bakmaya devam ediyordu. Sonra o da güldü, bu sebepsiz, sadece o güldü diye engelleyemediği bir gülüştü. Ressam uzun zamandır ilk defa mutlu olduğunu hissediyor olmalıydı ki gülüyordu.

"Neden buradasın, yabancı? Buraya pek gelen olmaz."

"Bir resim yapmak için geldim. Güzel manzaraları çizmek için ülkenin her yanını gezen bir gezginim. Peki ya siz?"

Adamın yüzündeki gülüşün acıya gömülmesiyle ressam yanlış bir şey söylemiş olduğunu düşündü, cümlelerini tekrar tekrar aklından geçirirken adamın bal sesinin tekrar kulaklarını doldurmasıyla öylece kaldı.

"Bu güzel bir uğraş. Beni soruyorsan, öyle çok da önemli birisi değilim. Kör doğduğu için sürülen bir prenstim en son."

Ressam prens lafını duyar duymaz selam vermek için ayağa kalkıp eğilecekti ki kaldırdığı bileğini tutan sıcak bir el ona mani oldu, kara gözler kendine çevrildi, işte bu ressamın adamın yüzünü ilk defa tamamen görüşüydü.

"Öyle saygı duyulacak bir insan değilim, kusurluyum. Bu durumda sen benden daha üstünsün, neden beni selamlamak istiyorsun, yabancı? Gerçekten tuhaf birisin."

Ressam güldü, sessiz bir gülüştü bu. Ona inanmayan bir gülüş... Evet, ona inanmıyordu. Ona göre bu adam kendisini hiç göremediği için böyle düşünüyordu. Yüzünün ne kadar kusursuz olduğu bir bilse, böyle söylemeyeceğini, kendini böyle küçültmeyeceğini adı gibi biliyordu.

Ve sonra, bu adamın daha önce kendi yüzünü bile bir kez olsun görmediğini düşününce içinde bir yerler öyle acıyordu ki, nefes bile alamıyordu.

"Öyle demeyin, lütfen. Yüzünüz o kadar güzel ki onu sonsuza kadar resimlerimde yaşatmak, ayın yüzeyine bile kazımak isterim, herkesin görebilmesi için. O kadar güzelsiniz ki, hayatım boyunca gördüğüm onca güzel manzara, onca güzel insan yanınızda sönük kalıyor ve sizden başka kimseyi görmek bile istemiyorum artık."

Adamın yüzüne bir gülümseme daha oturdu fakat mutlu olduğundan değildi. Aksine, göremeyen gözlerinin derinliklerini öyle büyük bir acı bulutu kaplamıştı ki ressam bunu gördüğü için saatlerce ağlayabilirdi. Görmüş olduğu bu büyük acı kalbine öyle oturmuştu ki, ressam bunun üstesinden nasıl gelebilirdi, bilmiyordu.

"Teşekkür ederim. Ama bunun benim için bir anlamı yok, hiç göremedim."

Ressam dudaklarını ısırdı, birkaç kelimenin bu kadar ağır olabileceğini daha önce hiç düşünmemişti. Sadece birkaç kelime yüzünden saatlerce, içi çıkana kadar ağlayabileceğini de hiç ama hiç düşünmemişti.

"Sen çok iyi kalpli birisin, yabancı."

A

ynı resmin önünde, aynı adamla durmuş, onun uzattığı elini izliyordu. Gözlerinden bir şey anlamadığı belliydi. Ve ilk kez gözlerini yukarı kaldırdı, güzel yüze, kömür karası gözlere, hafif yanık tene ve alnına dökülen özenle taranmış kahve saçlara... Ressamın bu tabloyu karşısındaki kişiye bakarak yaptığını düşünmüştü. Ki eğer öyle değilse, gerçekten hayal kırıklığına uğrardı.

"Liu Yangyang. Ailemin isteğiyle burada görevliyim."

Yüzüne bir gülüş oturdu, kendini tanıtmaktan oldukça büyük bir zevk alacaktı. Liu Yangyang, ona bir gün resmini çizmek istediğini söyleyecekti.

"Huang Renjun. Üniversite öğrencisiyim."

Takane no HanaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin