Bugün diğer günlerden oldukça farklıydı. Sonbaharın tatlı yağmurları aralıksız bir şekilde yeryüzünü temizlerken kasaba halkı da her zamankinden çok daha sakindi; kasaba meydanına bugüm pazar kurulmamıştı mesela, çocuklar dışarıda koşuşturup mutlu gülüşlerinin ressamın kulağına doluşmasına da izin vermiyorlardı. Ressam ise hüzünlü gözleriyle penceresinden dışarıyı izlemekle meşguldü, tabii bir yandan da bir yıl önceki prensle konuşmalarını hatırlayarak kendine eziyet etmekle meşguldü içinden.
"Acaba dışarı çıkmış mıdır? Bana her şeyin iyi olacağını fısıldamış mıdır? Beni motive etmesi gereken kelimelerin ruhuma derin yaralar açıyor olması hiç adil değil, sizi benden uzak tutan yollar da değil, prensim. Tekrar karşılaşacağımız günü iple çekiyorum, sizi seviyorum."
Evet, ressam içinde biriken onca gözyaşına neyin sebep olduğunu nihayet anlayabilmişti. Her gün neden daha çok prensi özlediğinin de gayet farkındaydı fakat ona izin verilmeyecekti. Ressam prensi her ne kadar seviyor olsa da sevgisini içine gömmek zorunda kalacaktı, dünya onlara izin vermiyordu.
Ressam tüm içten duygularıyla bir kez daha dilek tuttu yağan yağmura bakarak, gözyaşlarını tutamadı. Ellerini göğsünde birleştirdi ve her ne kadar acı çekiyor olsa da dişlerini gösterecek şekilde gülümsedi, çenesi titredi birkaç kere, aldırmadı.
"Eğer..." dedi. "Eğer gelecekte bir gün bana ikinci bir şans daha verecek olursan, sevgili tanrım, onunla aramıza şimdiki kadar büyük mesafeler koyma, yalvarırım. Öyle bir yerde tekrar tanışalım ki önceki yaşamlarımız, tüm hislerimiz de bize eşlik etsin. Ne olur, tanrım, eğer bana ondan uzakta güzel bir yaşam hazırladıysan istemiyorum, tek arzum onun yanında olmaktır."
Tanrı ressamın bu yakarışlarını duymuş ve üzerine ona üzülmüş olacak ki ressamın kapısı aralıklı olarak üç kez çalındı. Ressam içine çöreklenen heyecan hissiyle kapıya koştu, uzun saçlarını düzeltti, gözlerini sildi ve derin bir nefes aldı. Kapıyı araladı, gelen kişinin tanıdık suretiyle ilk önce şaşkınlıktan neredeyse dilini yutacak olmuştu ki birkaç saniye konuşamadı, ellerini nereye koyması gerektiğini bilemedi, ne söyleyeceğine karar veremedi. Aylardır rüyalarını süsleyen prensin güzel çehresini bir anda görmek üzerinde sarsıcı bir etki yaratmıştı.
"Ressam, orada mısın? Yoksa yanlış mı geldim?"
Kulaklarını dolduran güzel sesle birlikte hayal dünyasından sıyrıldı ressam, başını iki yana salladı ilk, sonra gözlerini birkaç kez açıp kapatarak prensin gerçekten orada olup olmadığına emin olmak istedi.
"Prensim? Sizi tekrar görebildiğim için çok mutluyum fakat burada ne yaptığınızı sormak istiyorum, sakıncası var mıdır?"
Prens kulaklarını dolduran endişeli sesten sonra hafifçe gülümsedi. Bu sesi nerede duysa tanırdı, korktuğu gibi yanlış gelmemişti.
"Benden yağmur yağdığı vakit gökyüzüne her şeyin iyi olacağını söylememi istemiştin; ben de gökyüzüme her şeyin iyi olacağını söylemeye geldim, ressam, yoksa unuttun mu bana söylediğin tüm o süslü cümleleri? Halbuki her yağmur yağdığında gökyüzüne bir sürü güzel cümleler fısıldamıştım. Boşa mı gitti yoksa tüm çabalarım?"
Ressam tekrardan akmaya başlayan gözyaşlarını sildi ve konuşacak kadar iyi hissetmemesine rağmen konuşmayı denedi.
"Elbette ki unutmadım, prensim! Sizinle geçirdiğim her an hayatımın en değerli anlarıydı bu yüzden her birini hatırlarım. Ben sizin söylediğiniz her şeyi hatırlarım, prensim, gökyüzüne her şeyin güzel olacağını söylediğinizi de bilirim. Zaten söylemeseydiniz yüksek ihtimalle ben artık burada olmayacaktım. Fakat neden buraya kadar yordunuz kendinizi, sadece bir iki adım atıp bir cümle söylemeniz yeterliydi."
Ressam nihayet kapının önünden çekilip prensin girmesine izin verdiğinde prensten bir gülüş daha kazandı. Prens ilerleyerek yere oturdu, sopasını yanına bırakıp ressamı bekledi.
"Çünkü biliyorum." dedi, kocaman gülümsedi ve sanki bu gülümseme mesafelerin ressamın ruhunda açtığı tüm yaraları iyileştirebilmişti. "Aramızdaki mesafeden dolayı acı çektiğini artık biliyorum, ressam. O uçurumda pembe bir çiçek olmadığını da biliyorum. Pembe çiçekten bahsederken beni bana anlattığının da gayet farkındayım. Bu yüzden sana her şeyin iyi olacağını söylemeye geldim. Belki şimdi ikimiz de iyi olamayacağız fakat gelecekte bir gün, tekrar hayata geldiğimizde birlikte söyleyeceğiz gökyüzüne her şeyin iyi olacağını. Buna eminim, ressam, gelecekte bir gün yollarımız kesişecek ve bu sefer gitmene izin vermeyeceğim."
"Ben hep gelirim... ve size söz veriyorum, prensim: Size ilk ben geleceğim, yine, sonra bir daha asla bırakmayacağım ellerinizi. Gelecek her ne kadar acı verici ve karanlık da olsa sizin yanınızdayken her şeyle savaşabilirim, biliyorum."
Elleri birbirine kenetliyken ikisinin de sadece bir dileği vardı: Geleceklerinde birlikte olmak.
Ve tanrı kullarının bu küçük dileğini geri çevirmedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Takane no Hana
Short Story"Göremeyen sevdiceğine resimlerinde anlatmış sevgisini." [huangrenjun+liuyangyang]