Bölüm 2

44 0 0
                                    

Alarm sesi kulaklarımı tırmalarken inleyerek gözlerimi açtım. Yatağa yatalı sadece 5 dk olmuş gibi hissediyordum. Bu odadan çıkmak istemiyordum, hatta yatağımdan kalkma düşüncesi bile yüzümü buruşturmama sebep oldu.

Ancak bugün üniversitemin ilk günü. Kısacası kalkmak zorundaydım. Bu günü çok daha farklı hayal etmiştim. Daha heyecanlı? Daha enerjik? Belki de sadece daha mutlu. Yıllarca bugünün hayalini kurup uykuya daldığım halde şimdi üzerimdeki bu kasvet beni daha büyük bir boşluğa sürükledi. Yeni ortam, yeni insanlar... Bu düşünce ufak da olsa bir gülümseme oluşturdu yüzümde. Ama sadece anlık bir mimik... Çünkü yeni insanlar aynı zamanda yeni sıkıntılar anlamına geliyor.

Zor da olsa yataktan kalkmayı başardım. Direk banyoya yöneldim. Sabah kalktığımda ilk olarak Yüzümü yıkamazsam bütün gün üzerimdeki uyuşukluğu atamıyordum. Çeşmeyi açtım. Bir süre suyun akışını seyrettim. Suya bakmak insanı cidden rahatlatıyordu. Daha sonra soğuk suyu yüzüme vurdum. Bu işlemi bir kaç kere daha tekrarladıktan sonra havluya uzandım ve yüzümü kuruladım. Tam odama yöneliyordum ki gözüm aynaya takıldı. Berbat görünüyordum. Evet en açıklayıcı kelime buydu sanırım. Gece ne kadar ağladığımı hatırlamıyordum ama gözlerimin ne kadar şiştiğini görünce uyurken bile ağlamış olabileceğimi düşündüm. Ben böyle bir kız değildim ki. Ben ağlamazdım. Evet, belki sürekli gülücük saçan, konuşkan ve sıcakkanlı bir kız da değildim. Ama ağlamayacak kadar güçlüydüm. Yoksa değil miydim?

"Lanet olsun'' diye fısıldadım aynadaki görüntüme bakarak. Sonra bakışlarımı kaçırdım ve hızlıca odama yöneldim. Dolabımı açarak ne giyeceğimi düşünmeye başladım. Sonuç olarak siyah dar bir pantolonla bordo kazağımda karar kıldım. Hızlı hareketlerle giyindikten sonra hafif bir makyaj yapmak için tekrar ayna karşısına geçtim. Kendimden bile ne kadar soğuduğumu farkedince tüylerim diken diken oldu. Ancak bunu değiştirmeliydim. Kim kendinden soğurdu ki? Bu kadar aciz olamazdım. Oldukça hafif, belli belirsiz bir makyaj yaptıktan sonra odamdan çıktım. Tek istediğim kimseyle konuşmak zorunda olmadan bu evden çıkmaktı. Ancak sokak kapısına doğru ilerlerken annemin odada olduğu gözüme takıldı.

"Ben çıkıyorum. " diye geveledim ağzımda. Kapıya doğru tekrar yönelmiştim ki annem " Melis " diye seslendi. Cevap vermedim ancak bu sesleniş beni durdurmaya yetmişti. Ayak seslerini duydum. Gittikçe bana yaklaştığını hissediyordum. Hemen sonra kolumu tuttu ve beni kendine çevirmek için oldukça nazik bir hareket yaptı. O kadar nazikti ki sanki en ufak sert hareketinde parçalanıp elinden tamamen gidecekmişim gibi. Bu düşünce içimi acıtmıştı. Ona doğru döndüğümde gözlerinde buruk bir ifade gördüm. Acı ve tatlının karışımı gibi ya da hem sevinci hem hüznü içinde bulunduran bir ifade desem daha doğru olur sanırım.

"Iyi şanslar, umarım mükemmel bir gün geçirirsin."

"Sağol anne. " Belli belirsiz bir şekilde gülümsedim.

Ben daha ne olduğunu anlayamadan sarıldı. Nasıl bir sarılmaydı bilmiyorum ama elektrik çarpmış gibi bir etki bıraktı bende. Evet susuyorduk, ancak susarak bile o kadar çok şey söylemiştik ki bu sarılmayla, aramızda hala bu kadar güçlü bir bağ olması beni hayrete düşürdü.

"Seni çok seviyorum. " dedi sessizce. Ama sesi titriyordu.

Bu cümleyi ne kadardır duymuyordum? Cidden gün saymayı bırakalı çok olmuştu ancak içimin burkulmasından anladığım kadarıyla tahmin ettiğimden de fazla zaman geçmişti.

"Bende... " diye geveledim ağzımın içinde. Cümleyi devam ettirecek güç bulamadım kendimde. Zaten hiç bir zaman duygularını anlatabilen bir insan olamadım. Nedenini bilmediğim bir şekilde konu duygulara gelince susup kalıyorum.

"Ben artık çıkayım. " dedim annem başka bir şey söylemeyince.

"Tamam, akşam görüşürüz."

Arkamı döndüm ve kapıyı açtım. Kapıyı açtığım gibi yüzüme vuran keskin hava çenemin kazılmasına neden oldu. Bütün gece yağmur yağmıştı anlaşılan. Hala da yağıyordu zaten.

Şemsiyemi açtım ve durağa doğru yürümeye başladım. Yaklaşık 5 dk yürüdükten sonra durağa geldim. Durakta biraz bekledikten sonra yine yürümeye karar verdim. Evet hava çok yağışlıydı. Ama şemsiyem vardı nasılsa. Peki ya zamanım? Saate baktım ve akreple yelkovan birbirini kovalarken daha çok zamanımın olduğunu gördüm. Yavaş yavaş yürümeye başladım. Çocukluğum bu ara sokaklarda arkadaşlarımla yakar top oynayarak geçtiği için bütün kestirme yolları da adım gibi biliyordum. Kulaklıklarımı takıp rastgele bir şarkı açtıktan sonra yürüme tempomu hızlandırdım ve kendimi hayallerime teslim ettim.

Ne kadar yürüdüm bilmiyorum. Ancak nereden geldiğini anlamadığım bir soğukluk bir anda vücudumun sol tarafını komple ele geçirdi. Tamam hava zaten soğuktu ama bu farklı bir soğukluktu. Sonra saniyelik bir sürede bunun aslında su olduğunu hissettim. Bir hışımla kulaklıklarımı çıkarttıktan sonra vücudumdan salgılanan aşırı adrenalinin etkisiyle de "Yavaşşş!!" diye bağırdım. Bir araba sanki birike birike havuz olmaya aday hale gelmiş su birikintisini görmemiş gibi olabildiğince hızla geçmiş ve yerdeki bütün suyu Üstüme boşaltmıştı.

Bağırma sesimi duymuş olacak ki bir anda frene bastı ve geri geri gelmeye başladı. Benim hizama gelince bir kez daha frene bastı ve tam Yanımda durdu. Camı indirdi. Özür dileyecekti sanırım değil mi? Yapması gereken buydu zaten evet ama bu ıslanmış olmamı değiştirmeyecekti. Görgüsüz adam...

Kafasını cama doğru uzattı ve yüzü hafif Gölgeli bir şekilde aydınlandı. Gölgeler Çene kemiğini o kadar belirginleştirmişti ki bir an nefesim kesildi sandım. Ama sadece Ufacık bir an. Kahkaha atıyordu! Komik olan neydi acaba? Beni baştan Aşağıya ıslatmış ve şimdi de utanmadan Gülüyor muydu cidden?

"Bu Yaptığın görgüsüzlük!" diye bağırdım.

Daha fazla gülmeye başladı. Oldukça eğleniyor görünüyordu ve bu beni şaşkına uğrattı.

Güldükçe gamzeleri daha da derinleşiyordu. Öyle ki oraya su bile doldurulabileceğini düşündüm. Bu düşünce bende de gülme isteği uyandırsa da hemen attım kafamdan.

Ancak yüzünü daha dikkatle incelemeye başladım. O kadar keskin hatları vardı ki daha önce hiç böyle bir yüzle Karşılaşmadığımı farkettim. Masmavi gözlerini belirgin kaş ve kirpikleri tamamlıyordu. Kumral, hafif dalgalı saçlar ve bembeyaz ten. Gölgelerden dolayı son anda farkettiğim daha yeni uzamaya başlamış kirli sakal... Sanırım bu yüzü benim sözlüğümde en iyi anlatan kelime mükemmeldi. Böylesine saygısız bir kahkahanın bir insana bu kadar yakışması ne kadar normal olabilirdi?

Kafamı iki yana salladım ve bu düşünceleri aklımdan uzaklaştırdım.

"Saygısız!" diye tısladım dilimin ucuyla ve yürümeye devam ettim. Ama benim yürüme hızımda arabayı ilerletmeye başlaması daha çok sinirlenmeme sebep oldu.

" Özür dilemek isterdim, ancak ıslak kızların ne kadar çekici göründüğünü hesaba katarsak sana iyilik yapmış oluyorum sanırım güzelim." Bir an söylemeye çalıştığı şeyi algılamak için çabaladım. Beni ıslatmış ve şimdi de alay mı ediyordu? Bu kadar küstahlık çok fazlaydı.

"Pislik herif, defol git bur..." Cümlemi tamamlayamadan gaza basıp hızla uzaklaştı.

Gaza basarken hala kahkaha atıyordu. Ağzında da bir şeyler gevelemişti ki hızla uzaklaşarak söylediklerini duymama fırsat vermedi.

Kulaklıklarımı tekrar taktım ve hızlı hızlı yürümeye başladım. Sakinleşmeye ihtiyacım vardı. Cidden gerilmiştim. Anathema-One last goodbye şarkısına tıkladım. Ve kendimi bu muhteşem grubun ellerine teslim ettim.

İNKARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin