oyun: yakalamaca

2.1K 343 192
                                    

tek bölümlük hikaye*

Herkesin hayatı boyunca korku haline getirdiği sesler vardır. Bazıları gök gürültüsünden, bazıları köpek havlamasından korkar. Benim yüreğimi ağzıma getiren ses ise polis sirenleriydi. 

Bacak kaslarımın bir yerden sonra yanmaya başlayacağını biliyordum, bu yüzden korku göğsümü yumruklasa da hızlı koşmamaya çalışıyordum. Hızlı koşarsam bir yerden sonra hem nefesim yetmeyecek, hem de bacak kaslarım kasılmaya başlayacaktı. Ve son durağım hapishane olacaktı.

Biliyordum çünkü aynı şeyi tecrübe etmiştim. Abim eğer hızlı koşarsam yenilgiyi kabul etmiş olacağımı söylerdi. Bu yüzden koşuyordum ama asla hızlı değildim.

Şanslı olduğum bir konu vardı, sokaklar dar ve ıssızdı, akşam saatlerindeydik. Şanssız olduğum konu ise, bu bölgeyi hiç bilmiyordum. Nereden nereye çıkılır, neresi çıkmaz sokak, neresi caddeye gidiyor, bilmiyordum. 

Sırt çantamı omzumda bir kez hoplatıp ileride sağdaki yoldan sapmayı planladım. Belki izimi kaybettirmek mümkün olurdu. Ancak bir motor ve bir otomobilden kaçmak ne kadar mümkündü şu durumda, emin değildim.

Bu soygunu bir hafta planlamıştım. İzimi kaybettirecek ve sessizce kuyumcuyu terk edecektim. Fakat siyah eldivenlerim ve hasta maskesi kuyumcuyu şüphelendirmişti. Bunu zaten bekliyordum ama kuyumcunun polis merkezine bu kadar yakın olduğunu bilmiyordum. Profesyonel bir hırsız değildim ama abim öyleydi. Belki yaşıyor olsaydı şu an peşimde polisler olmayacaktı. 

Küçük bir kızken abimin her dediğini yapardım. Sürüklendiği çukura beni de sürüklemesi bu yüzden çok kolay olmuştu. Ama nedense pişman değildim. Çünkü bu paralar benim için değil, ihtiyacı olanlar içindi. Özellikle de pisliklerden çalıyordum ki adalet yerini bulsan. Belki çakma bir Robin Hood olabilirdim ama bununla gurur duyduğum falan yoktu. Dünya kötüydü, benim kötü olmamda da bir sakınca yoktu. 

Yaklaşan siren sesleri boğazıma baskı yapıyor gibiydi. Dönmeyi planladığım sokaktan çoktan geçmiş, yeni bir yola girmiştim. Artık motorun sesini duymuyordum. Ah, harika. Bu oyunu biliyordum, beni sıkıştıracaklardı. 

Tam o sırada şansım yaver gitti. Arabanın giremeyeceği kadar dar bir yola girdim. Yan yana yürüyen iki kişinin omuzları birbirine değerdi. Duvarlar rutubetli ve toz kokuyordu. Koşmayı bırakıp hızlı adımlarla yürümeye başladım. Duvar dibinde uyuyan bir köpeğin üzerinden atlarken arkama baktım. Siren sesleri uzaklaşıyordu.

Dar yolun sonuna on metre kaldığında bir anda motorlu polisin yolun sonunda durduğunu gördüm. Dudaklarımdan bir küfür kaçtı. Hemen arkamı dönüp hızla koşmaya başladım. Hayır, hayır, hayır. En büyük kuralı unutuyordum ve bu hiç iyi değildi. 

"Dur! Durmazsan bacağına sıkacağım!"

Yalan. Her polisin klasik tehdididir bu. Asla bacağınıza sıkmazlar, korkacağınızı düşünüp durmanızı beklerler. Dediğim gibi, aynını birçok kez tecrübe etmiştim. Durmadım. Bu tehditlere karnım toktu benim. 

Yolun sonuna yaklaştığım sırada tökezledim. Bir kez daha küfrettim. En büyük kuralı unutursam, devamında hep kötü şeyler oluyordu. 

Ve polis, hırkamın şapkasından tutup beni kendine doğru çekti. Silahın namlusunu bacağımda hissettiğimde gözlerim irileşti. Demek ki bu polis diğerlerinden farklıydı, tehdit etmiyor, yapacağı şeyi bildiriyordu. Sırtım göğsüne yaslıydı, çanta yere düşmüştü. İki elimi arkamda birleştirmiş, sertçe tutuyor, diğer eliyle de silahı bacağıma yaslıyordu.

"Sana durmazsan bacağına sıkacağımı söylemiştim, şimdi sıkmamı ister misin?" dedi dişlerinin arasından. Bu ses... Öyle tanıdıktı ki. İstemsizce başımı çevirip polisin yüzüne baktım. Gözlerim bir kez daha irileşti.

"İvan?"

Yüzünde anlam veremeyen bir ifade oluştu. Tek elimi iki elimi birden tuttuğu elinden yavaşça kurtardım. Ona bir yerlerden tanıdık geldiğimi fark ettim ama yüzümü tamamen görmesini istiyordum. Maskeyi yavaşça indirdim.

"Vera?" Şaşkınlık güzel yüzüne komik bir hava katmıştı. Elimde olmadan güldüm. İvan manyağın teki olduğumu biliyordu zaten, o yüzden gülmemde bir sakınca olmadığını düşünüyordum.

"Hırsızlık mı yapıyorsun?"

Omzumu silkip yüzümü önüme döndüm. Bileklerimi bıraktı. Silahını indirmiş, önüme geçmiş, öylece yüzüme bakıyordu. Telsizinden sesler geldiğinde belinden telsizini aldı.

"İvan, izini kaybettik. Sen takipte misin?"

Mavi gözlerini gözlerime dikti. "Kaybettim. Ama çantayı atmış. Altınlar bende."

Gözlerimi devirdim. "Seni hıyar. Bunlar benim için değil."

Telsizi kapayıp yerine taktı. "Sen bir aptalsın Vera."

Gülümsedim. "Bu konuda hemfikir olduğumuzdan emin olabilirsin."

Bana uzunca baktı. Ben de ona baktım, gülümsemem silinmişti. Aradan bu kadar yıl geçtikten sonra bu şekilde karşılaşacağımızı asla tahmin etmezdim. Silahını beline yerleştirdi. Sonra yerdeki çantayı kaptığı gibi motorunun olduğu yöne doğru yürüdü.

"Ben de seni özlemişim İvan Morozov," diye seslendim arkasından. Durdu. Aramızda birkaç adım vardı. "Neden böyle bir yolu tercih ettin Vera?"

Yüzüm asıldı. "Sana ne? Hem... Sen de çok değişmişsin. Gaddar biri olmuşsun. Asıl sen neden böyle bir yol tercih ettin, söylesene?"

Bana doğru yürüyüp işaret parmağını acıtmadan sağ omzuma vurdu. "Senin gibi eski kız arkadaşlarımı hapse tıkmak için."

Kaşlarım havalandı. "Kırılıyorum ama." Mavi gözleri alayla parladı. O gülümseyince ben de istemeden güldüm. "Yakışıklı olmuşsun. Lisedeyken seninle nasıl beraber oldum ki ben?"

Sustu. Ben de sustum. Lise hayatımın tamamında benimle olan çocuk büyümüş ve güçlü bir polis olmuştu. Gözlerime azıcık yaşlar dolduğu an arkamı dönüp yürümeye başladım. 

"Vera?"

Yolun çıkışında durup İvan'ın karanlıkta daha koyu görünen mavi gözlerine baktım. "Evet?"

"İyi olmana sevindim."

Güldüm. Gözlerimden akan yaşları görmesin diye önüme döndüm ve yürümeye başladım. Yürürken sağ elim havaya kalktı ve el salladım. "Hoşça kal İvan Morozov!"

Var gücümle kaçtığım kişi, bir zamanlar her gün kalbime doğru koşan kişiydi.

Ne hileli bir oyun.

xxx

oyun: yakalamacaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin