Evet buralardayım yine,on yedinci yaşımın son demleri.Herkes tarafından değersizleştirilen o gün her ne kadar yaklaşıyorsa üzüldüğüm kadar korkuyorum da.Bu korku sorumluluklardan kaçmak gibi bir korku değil.Sadece büyümekten korkuyorum belki de.Kendime ait lacivert dünyamdan ayrılmaktan korkuyorum.Bunu diğer düşüncelerime karşın kolaylıkla kabul ediyorum.Çünkü büyümek bana insanların gerçek yüzünü gösteriyor.Şimdi düşündüm de herkesten önce kendi yüzümü.Bu tıpkı küçükken duvardaki aynaya boyu uzanmadığı için kendini göremeyen kızın,büyüyüp kendini aynada görmesi gibi bir his.Diğerleri farklı düşünse de benim için en zor olan kısım bu işte.
Ben nasıl bir insanım? Bu zamana kadar neler yaptım? Neden pişman olduğum şeyler bu kadar fazla? Bu sorular başkalarının gerçek yüzünü öğrenmekten daha zor geliyor.Nedeni ise kolay,bu dünyada benimle kalacak en son kişi benim.Bu dünyada beni terk edecek en son şey ruhum.Bu yüzden bir yerden sonra kendimi daha çok sevmem gerek ve kendime daha çok odaklanmam gerek.Bunların dışında her şey bittikten sonra yüzleşeceğim tek şey kendim olacağım.Bunları düşünerek diğerlerini ikinci plana atıyorum.Tam da olması gerektiği gibi.İkinci plan ise anlaşıldığı üzere insanlar.Bu yaşımda farklı yaşlardan insanlarla aynı ortamda kalınca bazı şeyler bana çok sahte gelmeye başladı.Onların o acınası hallerini gördükten sonra kendime ben de gerçekten böyle mi görünüyorum diye sordum.Ve peşi sıra gelen onlarca soru.Acaba insanlar yaşlandıkça içlerindeki sevgi köreliyor muydu? Elli yaşındaki adam karısını ilk günkü gibi mi seviyordu? Sahte gelen şey sevgiydi.Sanki herkes sevgiyi gizlemeye unutmaya mahkum gibi yaşlandıkça,en azından benim etrafımdakiler öyle.Ama ben sevgiyi unutmak istemiyorum,tıpkı babamın on yıl önceki küçük sarışın kızı gibi yağmuru sevmek,ona şiirler yazmak istiyorum.Ya da ufak şeylerle mutlu olup sevgimle her şeyi pekiştirmek istiyorum.Diğerleri gibi büyüdükçe cüssemin altında kalan sevgiyi unutmayı değil.Ben kısacası büyümek istemiyorum.
06.04.2020
04.23