Yağan yağmurdan dolayı çamurlanmış beyaz ayakkabıların sahibi olan genç kız, ayakkabılarını beton zemine aheste aheste sürtüyordu. Saçları ve üzerinde ki sarı elbise sırılsıklamdı. Yüzünden nisan yağmurunun damlaları süzülüyordu. Yağmurun yağış sesi ise, boş sokakta yankılanıyordu. Sabahın o saatleri, sokaklar genellikle boş olurdu.
Bahar geldiği için evinin köşesinde ki kiraz ağacında açan kiraz çiçeklerine uzun uzun baktı. Fakat kız, papatyaları kiraz çiçeklerinden daha çok seviyordu. Çünkü, en gösterişsiz ve sade çiçek papatyaydı. O diğer çiçekler gibi menfaatçi değildi, kendi başına savaşıyordu.
Oturduğu binanın kapısını araladı ve merdivenleri çıkmaya başladı. Oturduğu dairenin bulunduğu kata geldiğinde, çantasından parlak demir anahtarları çıkardı. Anahtarı, kapının deliğine yerleştirdi ve çevirdi. İçeri girdiğinde, camının önünde ki papatyalar su verdi ve onlara gününü anlattı. Evet, Lisa çiçeklerle konuşuyordu. Çünkü, dünyada ki en iyi dinleyicilerdi onlar. Sessiz sedasız derdini dinlerlerdi insanın. Mükkemmel kokularıyla, onları baştan çıkarır ve günlerini güzelleştirirdi.
Lisa, çiçeklerine gününü anlattıktan sonra odasına girdi ve sarı ıslak elbisesini üzerinden çıkartıp beyaz-pembe pijama takımını giydi. Odasının her yeri çiçek desenleriyle kaplıydı. Yorganı papatya desenli, duvarında ve dolabında ise çiçek resimleri asılıydı. Odası küçük de olsa toplu ve şirindi. Yatağının baş ucunun biraz yanında tatlı beyaz bir çalışma masası vardı. Dolabı ise yatağından bir kaç santim uzaktaydı. Beyaz duvarına led ışıklar takmıştı ve orayı raflar, fotoğraflar ile düzenlemişti. Papatyaların önemi ise onun için çok başkaydı. Annesi, hastane de ölmeden önce ona küçük bir papatya vermişti ve o papatyanın uğurlu olduğunu söylemişti. Lisa bu yüzden papatyaları ve çiçekleri çok seviyordu. Hatta, kendini bile bir papatyaya benzetiyordu. Gösterişsiz fakat güzel, sade ama şık.
❁❁❁
Genç oğlan, yatağına uzandı ve yanında ki vazodan bir gül aldı. Elinde uzun süre inceledi ve yere fırlattı. "Aptal kadın. Kendini annem mi sanıyor?" Diye söylendi.
Ellerini kafasının altına aldı ve gözlerini yumup, biraz da olsa huzur bulmaya çalıştı. Ama, nafile. Gözüne biraz bile uyku girmiyordu. Sanki bedeni uyumamak için savaş veriyor gibiydi. Ve, o bedeniyle olan savaşında galip gelmeyi başaracaktı. Yanı başında ki çekmeceden kulaklıklarını aldı ve telefonuna bağladı. Favori şarkılarından birisini seçti ve şarkıya eşlik etti. Ancak böyle uyuyabiliyordu. Çünkü bu, ona annesini hatırlatıyordu. O uyuyamadığı zamanlarda annesi yanına gelip şarkı söylüyordu. Ama artık ona şarkı söyleyecek bir anne yoktu. Babasının yeni karısı sırf daha fazla para için Jungkook'a oğluymuş gibi davranıyordu ve o da bundan nefret ediyordu.
Kısa bir süre boyunca gözleri kapalı kaldı. Ta ki, bunalana kadar. Bunalmıştı, çünkü iğrenç insanlarla aynı havayı solumaktan nefret ediyordu ve hava almaya ihtiyacı vardı.
Üzerine siyah hırkasını giydi ve binadan çıktı. Yakınlarda ki bir parka gitti ve bankın birine oturdu. Kafasını geriye doğru eğdi ve derin bir iç çekti. Kafasını öne eğdiğinde ellerini cebine soktu ve etrafa bakındı. Ağaçların olduğu çimenlik alanda bir kız vardı. Kenarlarda ki papatyaları alıyor ve her birinin taç yapraklarını sevgiyle okşuyordu. Onlara neşeli şarkılar söylerken kendisi de gülüyor ve eğleniyordu. Genç oğlan bir süre kızı izledi. İlk başta kız gözüne deli gibi gözüksede, sonradan bu hareketleri sevimli ve hoş bulmuştu. İstemsizce o da gülümsüyordu.
Kız, kafasını oğlanın olduğu banka çevirdi ve ona masumca baktı. İçinden neden bakıyorsun demek geçse de boş verdi ve o da oğlana uzun uzun baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ᴘʀᴇᴛᴛʏ ᴅᴀɪꜱɪᴇꜱあʟɪꜱɢɢᴜᴋ
Fanfiction❝Beyaz gömlekli oğlan, bir papatyayı ayırdı toprağından. İçine çekti kokuyu. Küçük çiçekle bir işi kalmayınca, attı onu bir kenara. Çiçek üzüldü, ilgi görmek için toprağından ayrılmayı kabul gördü fakat şimdi; nemli toprağın üzerinde öyle duruyordu...