Yaşadıklarından mı bilmiyorum ama kimi zaman bir çocuk gibi kimi zaman da dünyanın en olgun insanı oluyordu.
Bana "dişlerinde inciden süsler olan filler diyarında bir yeşil denizin dostu" olduğunu söyledi ve ekledi "o yeşil denizin balıkları mavi kanatlı kuşlar" ilk başta deli olduğunu düşündüm ama onunla uzun bir süre birlikte vakit geçirince kişilik bölünmesi yaşadığını anladım.Onu bazen evde önlüğünü takmış yemek yaparken buluyor bazen çocuk gibi ağlarken oyuncaklarla oynarken bazen bir bilim insanı gibi kitaplara dalmış bir şeyler karalarken bazen delirmiş gibi hareket ederken bazen de derin anlamı olan cümleler kurarken buluyordum.
Yaşadıklarının trajedisi sonucu bu duruma gelmişti.
Ama onu bu durumdan nasıl kurtaracağım konusunda en azından bir fikrim vardı.Sevgi
Acıya karşı tatlı kullanmam gerekiyordu kötü anılar yerine güzel anılar biriktirmek ömrü boyunca görmediği kimsenin vermediği bir şeyi vermeliydim ona, sevgimi...Bizim ülkemizde öyle şaşa lı kuleler yok, mesela eyfel kulesi gibi yada Roma sokakları gibi sokaklarımız, korkumuzdan yaptığımız bir hayrete düşürücü set'timiz yok. Bizim güzel şehirlerimiz sokaklarımız ve öyle, göz şaşırtıcı kulelerimiz kalbimizde.
Birbirimize karşı koyduğumuz gönül setlerimiz var. Biz her şeyi kalbimizde yapıyoruz kalbimizde yaşıyoruz ve bir insanı iyileştirmek için yaralarını sarmak için kalbimi neden kullanmayayım ki ?
Bana dedemden hediye kalan gramafona bir plak yerleştirip dinlemeye başladık,
Müzeyyen Senar "bu böyle yarım kalmayacak" dediği anda göz göze gelmiştik, bazen kelimelerin yetmediği yerde gözler anlatır derdini, sadece gözlerinin siyahlığı vardı ve her şey silinmişti o siyahlıkta ufaldım küçüldüm minicik oldum, maziye gidip küçüklüğümü gördüm,acının asıl kaynağına ulaştım.
Yüzümdeki serinlikle kendime geldim bayılmışım bir çift buğulu gözle karşılaştım endişe bulutlu korku yüklü buruk yağmurlar vardı gözlerinde isimsiz sevgilinin...Bu bir rüya bir hayal bir kurgu olabilir yaşanmış olan şeyler illaki yazılmalıdır ama ya yaşanmamış güzellikler ?
Aynanın karşısına geçip acının köklerine kadar indim, acıya bir tabir bulmak acının büyüklüğünü göstermemeli.
Acı denildi mi kafada tek bir şey canlanmalı oda sadece acı..!
Acı farklı şekillerde farklı boyutlarda bir kurşun yarasının acısı, bir bıçak yarası yada cam kesiği, jilet yarası her biri birbirinden farklı acılara sahiptir hepsi büyük ama bir okadar da küçüktür.
Kalp yarası peki ? Nasıl anlatacaksın ? Nasıl anlayacaklar ?
Saç diplerime kadar hissettiğim soğuğu ben şimdi size nasıl anlatacağım ?
Acı deyip geçeceğim, sizde acı okuyup devam edeceksiniz.Bütün gün odamdan dışarı çıkmayarak aynada kendimi izledim, odadan çıktığımda gözleri dolmuş bir şekilde bana bakıyordu
+ Ne oldu neden böyle üzüntülüsün ?
- hiiç, bir şey olmadı
+ Gözlerin öyle demiyor ama !
- Sırtındaki izler ?
+ .....
Bu soruya cevap vermeyi geçiştirip "Oo yemek pişirmişiz, miss kokuyor bee" diyerek mutfağa yöneldim. Ocağın üstündenki tencerenin kapağını kaldırıp " vayy sarma he, hemde kalem gibi sarmışsın kız" dedim bir tane alıp azıma atacakken elime bir tane vurup " Aç gözlülük yapma beraber yiyeceğiz az sapret" dedi. Güldüm oda güldü, beraber sofrayı kurup akşam yemeğini yiyip dışarı çıktık.
Yağmur çiğseledi burnumuz kızardı ama biz yürümekten vaz geçmedik.
Yürüdük,yürük,sahil boyu yürüdük dalgalar kıyıyı kamçıladı biz susup, kıyının şiirini dinledik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARAYIŞ "gençliğim nerede"
Teen FictionAramak bulmak mıdır ? Bulmak aramak mıdır ? Aradığını bulursun da Bulduğunu ararmısın ?