Tiyatrodaki İfritler

55 13 45
                                    

Konservetuarda geçirdiğim üçüncü senenin son günleriydi.Aldığım burslarla kıt kanaat geçiniyordum.Çevremde ki çocukların hepsi denyoydu.[Denyo:Ortaokulda budala tipi.Yaygaracı,şımarmış,küstah,arsız,aptal.]

Tiyatro sahnesimde bunalıyordum.Fransız yönetmen André Antonie'ın sözünü ettiği 'dördüncü duvar'ı hissetmiyordum bir türlü.Seyirciyi yok sayamıyor ve ondan hiç hazzetmiyordum.Belki de mezerlıklarda,tek başıma oynamalıydım.Zira içimden seyircileri mıhlamak geçiyordu her defasında.Provalarda kendimi aptal gibi hissediyordum.Tiyatro asla bana göre değildi.Tekstleri okuyarak kişileri ve olayları zihnimde canlandırmayı seviyordum,fakat sahnede içimi büyük bir saçmalık duygusu kaplıyordu.

Dahası,sözümona elit bir sanat  olan tiyatroya gönül verenlerin hemen hepsi bir yığın batıl inanca kendilerini kaptırmışlardı.Genel provaların kusursuz olması gerekiyordu mesela.Sırf bu salakça saplantı yüzünden,tıkırında giden bir provada oyunun son cümlesi söylenmiyordu!

Perdelerin kenarından gizlice seyirciye bakmak yasaktı,çünkü uğursuzluk getirirdi!

Hemen hiç kimse oyun başlamadan önce birbirine iyi dileklerini sunmuyordu ki 'şakacı tanrılar' sürpriz yapmasın!

Kostümlerin cepleri 'uğur getirici' zımbırtılarla doluydu!

Üste başa sürülen kahverengi 'kaplan gözü' taşı[boşanmaya yol açmak gibi yan etkileri de varmış...],okşanan eski metal paralar,öpülen minyatür nallar!...

İfritler tarafından kuşatılmıştık.

Lope De Vega'ya,Shakespeare'a,Marlowe'a,Ibsen'e,Moliére'e saygım sonsuzdu;gel gelelim artık tiyatro çağı kapanmıştı.Hayatın kendisi öyle hileli hale gelmişti ki,tiyatroda ancak can çekişme sahnelenebilirdi.

1907'de ölen ve son nefesinde "Benim yüzümden tiyatroları kapatmasınlar,"diyen İsveç Kralı Oscar'ın can çekişmesi mesela.Seyirci de sersemliğinden geliyordu tiyatroya;bir şeylerin ya eksikliğini duyuyordu ya da popüler kültüre köle olmuştu...

Myeong-dong'da,üç katlı evin giriş katında,Lucas ile birlikte kalıyordum.

Bir sabah,sırtımda mavi bornozumla banyodan çıktım,yatağında oturan ve telefonuna bakan Lucas'a dedim ki:

"Para kazanmak için ne yapmamız gerektiğini buldum!"

Lucas baygın gözlerle bana bakıyordu.Bir şey söylemesini bekledim.

"Zamanı gelmişti kaptan"diye mırıldandı.[Lucas ve konservatuvardaki arkadaşlar bana hep kaptan derdi.]

İçimden onu pataklama isteği geldi.Bu şapşalla konuştuğum için kabahat bendeydi.Kendimi tuttum ve sabırla fikrimi açıkladım:

"Bana bak Lucas,biz ne iş yapıyoruz?"

"Hiiiç?"

"Yanılıyorsun,biz tiyatrocuyuz."

"Diyelim öyleyiz,ne olacak?"

"Fakat insanlar artık tiyatroya gitmiyorlar,tiyatrolar bir bir kapanıyor,tiyatrolar sefalet içinde..."

"Eeee?"

Lucas salağına aklımdan geçenleri açıklamaya koyulurken bir elimle havluyla saçlarımı kurutuyordum:

"Bir ajans kuracağız:Dedikodu ajansı!"

Lucas toparlandı.Battaniyeyi üstünden atıp ayaklarını yataktan aşağıya sarkıttı.Canlanmış,meraklanmış,neşelenmişti:

"Dedikodu ajansı mı?"

"Kesinlikle!Aynı işi yapan iki firma düşün.Biz,bu firmalardan biriyle anlaşacağız ve rakip firma aleyhine dedikodular,söylentiler üreteceğiz!"

"Tam olarak ne yapacağız yani?"

"En kalabalık yerlerde,kendi yazdığımız oyunları sahneleyeceğiz."

-

Öncelikle bu kitap benim için çok değerli bunu belirtmek isterim çünkü;

Bu kitapta kendi düşüncelerimi de yansıtıyorum,az çok fark etmişsinizdir zaten tiyatro mevzuusu mesela.

Ve ne yazık ki Taeil hakkında koskoca platformda sınırlı kitap olduğu için Taeil'in ağzından yazmak istedim,aklımdaki karakterlede çok uyuştular aslında.

Buraya kadar dayandıysanız,başlama tarihinizi rica edeceğim♥

Buraya kadar dayandıysanız,başlama tarihinizi rica edeceğim♥

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
Hayvanat Bahçesi Yangınında Haşlanan Su AygırlarıWhere stories live. Discover now