Ay'ın dolunay olduğu bir gece balkona, cama, dışarı çıkın. Eğer büyük bir şehrin içinde yaşamıyorsanız şanslısınız gerçi yaşıyorsanız da şanslısınız ya.
Ay'ın aydınlattığı geceyi ve yıldızlaeı görebileceğiniz, üstünüze ince bir pike alıp etrafı seyredebileceğiniz için şanslısınız.
Gece'nin aydınlık karanlığında sessiz şehri ve uyuyan insanları izleyebileceğiniz, elinize bir kupa kahve veya içmeyi sevdiğiniz bir içecekle şehrin ve gecenin sessiz aydınlığını izleyebileceğiniz içinde şanslısınız.
Her iki tür de bana eşit gibi geliyor. Çünkü iki türde insana huzur veriyor aslında ama tabii ki de önemli birkaç eksik kalıyor sadece. Bunlar kulağınıza takacağınız kulaklığınızdan dinleyeceğiniz şarkı ve soluksuz bir şekilde sabahlayarak okuyabileceğiniz bir kitaptan ibaret sadece. Ve tabii yanınızda gecenin ve şehrin sessizliği ve somut karanlık, soyut aydınlığına somut bir aydınlık olacak birisi.
İşte işler tam burada karışıyor. Kimi diyor ki "Öyle birisi vardı da ben mi beğenmedim" kimi de diyor ki "O kişi zaten yanımda". Her ne olursa olsun gecenize ay gibi doğacak, karanlık odanızı ışıklarıyla aydınlatacak biri şuanda sizi belki dünyanın öbür ucunda, belki yan apartmanınızda sizi bekliyor. Belki o kişiyi her gün görüyorsunuz, belki de sadece yıl da bir kez, belki de aslında daha hiç karşılaşmadınız veya tanışmadınız.
Bunlar muhtemel şeyler belki daha tanışmamış veya karşılaşmamış bile olabilirsiniz ama asla ama asla öyle biri yok demeyin.O kişi belki de tam şuan gökyüzüne bakıyor sizde bakın gökyüzüne. Ay'a bakın, yıldızlara bakın, bulutlara bakın, güneşe bakın, gecenin karanlığına, sabahınsa aydınlığına bakın. Belki de ileride tanışacağınız, evleneceğiniz, birlikte çocuk sahibi olacağınız, birlikte birbirinizin kalbinin sahibi olacağınız kişi de sizinle aynı anda gökyüzüne bakarak sizi bekliyordur. Belki de aynı anda gökyüzüne bakıyor olabilirsiniz ve gözgöze gelmiş olabilirsiniz. Bu sayede daha tanışmadığınız kişinin gözlerine bakmış olursunuz.
Ben her gece gökyüzüne bakarım, belki de benim kalbimin ve boşta kalan elimin sahibi kişiyle gözgöze gelirim ve eğer o kişiyle günün birinde karşılaşırsam, gözünden tanırım o kişinin beklediğim kişi olduğunu diye.
Çoğu gece (her gece) açarım camımı, üstüme ince bir pike alıp yıldızı ayı ve geceyi seyrederim. Ardından kitabımı okumaya başlar ve uykum gelince kitabımı bir kenara bırakıp kulaklığımı takarım ve bir şarkı dinlemeye başlarım. Şarkı bazen " Güneşi ararken peşini bırakmaz ay"der bazen "Ay benim gece senin, bakar bakar gülümserim" der.
O şarkı ne derse desin, ne mırıldanırsa mırıldansın, ne türden olursa olsun hep yıldızları, ayı ve geceyi seyrederim. Eğer uykum o anki aya, geceye ve yıldıza bakma isteğimden ağır basarsa camımı kapatıp yorganın altına girerim. Kulaklığı tekrar takarım ama bu sefer gözlerimi kapatır o güzel melodi eşliğinde karanlığı seyrederek uykuya dalarım.
Uyumadan önce gördüğüm tek şey ise kendi karanlığımdır. O karanlığı aydınlatmak için hayatıma girecek olan kişiyi beklemeye devam ederken rüyaya dalarım. Belki o kişinin gözleri rüyamda görürüm de gerçekte görünce gözlerinden o kişiyi tanıyayım diye umutlanarak rüyamı izlemeye başlarım...