Kim bilir kaç kişi gelmişti bu uçuruma. Kim bilir kaç yüzlerce insan intihar etmişti bu uçurumdan. Onlardan biri olacaktı o da. Kendine göre tabi... Önce merak ettirecek, arkasından insanlar üzecek, bir zaman sonra da neden intihar ettiği araştırılacaktı. Belki de sonraya bırakılmakla kalmayıp babasının varlığıyla hemen oracıkta araştırılacaktı. Minik bedeni soğuktan titriyordu. Bardan yeni çıktığı ve içkili olduğu için başı dönüyor, yürümekte zorluk çekiyordu. Hani "arkadaş uğruna ölmek" sözü vardır ya, işte o bu yüzden uçurumdaydı bu gece. Ama onunkisi biraz farklı, alışılmadık bir ironi olacaktı. Şuan bu durumunda öleceği arkadaşı kalmamıştı çünkü. Tekti, yalnızdı, ulaşılmaz, çaresiz, bitkin ve yorgun.. Ruhunu teslim etmek için hazır olduğunu, rahata kavuşacağını düşünüyordu o ufacık fındık kadar beyni. Şimdi, durup soracaksınız. Uğruna öleceği bür arkadaşı yoksa niye uçurumun kenarında bu aptal kız ? Ben de cevap vereceğim. Evet, uğruna öleceği bir arkadaşı yoktu belki ama kendi uğruna öldürülmüş bir dosta sahipti o. Başta da dediğim gibi kendisine göre tabi. Bu vicdan azabıyla yaşayamazken bulmamışmıydı halbuki kendini burda? Doğa bile bu her şeyin değişeceği özel günde görevini üstlenmiş yağmurunu çiseletmeye başlamıştı. Hafiften ıslatmıştı saçlarını yağmur suyu. Makyajı akmış, gözleri ağlamaktan şişmişti. Ayakkabısını taksiden iner inmez fırlatmıştı zaten bir köşeye. O kafayla kendi gelemezdi sonuçta dimi buralara kadar ? Gökyüzü bile onun için kapkaraydı bu gece, bulutlar sanki onun için dökmeye başlamıştı her bir yağmur damlasını. Çok severdi o yağmuru.. Altında yürümeyi, saatlerce izlemeyi, en çok da dans etmeyi. Zaten onun için gelmemişmiydi Mersin'e ? Sırf yağmuru için... Pehh!! Tabi bunun yanında bale öğretmenliği de teferruattı. En güzel, en büyük su balesi gösterilerini burda yapmıştı seyircilerine. Ve şuanda da en büyük dansını, en büyük gösterisini sunuyordu daha doğrusu sunacaktı bizlere. Son bir kez çekti nefesini içine. Ölüme bir adım kala tam dışarı verecekti ki lanet olası o insanlar gelmişti her zaman ki gibi aklına. Aslında annesi hariç kimseyi umursamaz, eğlencesine bakardı o. Meleği, biriciği önemliydi onun için sadece bu hayatta. Ne ara önemli olmuştu diğer insanlar, ne ara vicdanının eline düşmüş, bu çıkmaza gelmişti ? Yine yapamamıştı işte. Tam kurtulacağım derken sevdikleri için döngüyü baştan başlatmıştı. Bu kararından vazgeçemeyeceğini ve aynı sonuca geleceğini bile bile, En BAŞTAN..!
Diğer tarafta ise; yani uçurumun diğer köşesinde, bu tarafta ki olaylardan habersiz sadece kafa dağıtmak maksadıyla gelen, içinde hüznü, inanamamazlığı, çaresizliği, hayal kırıklığını, eksikliği barındırıp kendini yağmura bırakmış, beş dakikalıkta olsa yağmura adanmış bir ruh bir hayat. Bir ADAM... Beklemekteydi.
O, varlığından bile şimdiye kadar habersiz, uçurumun diğer köşesinde ki kıza nazaran bir çok kez gelmişti bu uçuruma. Ama kızdan ziyade olarak şunu biliyordu adam. Ta ki bu güne kadar ondan başka ondan hariç hiç kimse gelmemişti bu uçuruma. Sonuçta onun çocukluğu buralarda geçmiş, bu uçurumun ucuna gelmiş, oturup ayaklarını sarkıtmış, kaç mutluluğunu burada yaşamış, kaç kederini, derdini, üzüntüsünü bu uçuruma paylaşmış, erkek adam olmasına rağmen kaç göz yaşını bu uçuruma bağışlamıştı o. Ondan başka kim bu kadar iyi bilebilirdi ki buraları? O da kızın şuan yaşamış ve yaşıyor olduğu olayları zamanında gereğinden fazla yaşamış ve hiçte beklemediği, en çok desteğin olması gereken yerlerde, yaşlarda zor günlerin üstesinden gelerek kimseden yardım almadan tek başına kalkmıştı ayağa. Yani kızın başta düşündüğü gibi değildi gerçek. Kaç yüzlerce insan gelmemişti bu uçuruma, kaç yüzlerce insan intihar teşebbüsüne girmemişti bu uçurumdan. O kız gelesiye kadar uçurumda hep tekti adam. Haa! Belki bir de kızın sayesinde taksicide öğrenmişti uçurumun yerini ama Kafasından atarak sağ sol demişti zaten. Adam nerden tutsun aklında, işi gücü yok sanki. Beklenmedik süprizleri sevmedi o. Hayatına aksiyon katmadan yaşamaya alışmaya çalışıyordu. Kader onun için hep ters olmuş küçücük yaşta annesini kaybetmenin yokluğuyla hayata alışmaya çalışmış, tam alışıyorum derken yine hayatından bir parça daha kaydırıp almıştı işte. Ama bu sefer annesinde yaşadığı acıyı bunda biraz daha bastırmış, yağmurun altında olmasına rağmen ağlamamıştı. Kalbini azda olsa hırsa, kine ve intikama bürümüş arkadaşının öcünü almaya adayacakmış gibi görünüyordu. Onun kalbi böyle değildi aslında olmaya da layık bile değildi fakat bu buluşmanın olması için her şey bugün sözleşmişti. Ama HER ŞEY!!!
İşte bizim kader bu iki gence aynı acıyı vererek öyle bir oyun oynayacak ki; bırakın şuan da birbirlerine tutkuyla bağlanmayı birbirlerini tanımadıkları halde zor da olsa birleştirip en tutkulu anlarında ise bizi daha önce niye birbirimize tanıştırmadım diye sitem ettiklerinde ayırmasını bilecek ve oyununa son verecektir...ve VERECEK de !
Bu muhteşem kader gösterisinde asıl bizden çok, her mutluluğa, her üzüntüye, her kedere, aşka, yıkıklığa, bizzat yaşamış gibi şahit olacak olan tek şey ise yağmurlardır...
Sonuçta tanıtımda da yazdığım gibi;
Yağmurlar yazar hep ayrılık mısralarını nedense,
Yağmurlara denk gelir,ilk buluşma ve elvedalar,
Yağmurların suçu ne kimbilir...Bakalım gerçekten onlar mı suçlu yoksa biz mi ?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜME TUTULMAK
Teen FictionDamlalar yere dokunduğu vakit , Hilesiz, saf ve bereket dolu , Toprakların kavuşma günü, Kalplerinse ayrılık… Yağmurlar yazar hep ayrılık mısralarını nedense, Yağmurlara denk gelir,ilk buluşma ve elvedalar, Yağmurların suçu ne kimbilir… Oysa ki ta...