1. Bölüm "KATİL"

915 31 17
                                    

Soğuk bir kez daha içimi titrettiğinde paltoma biraz daha sıkı sarıldım. Buranın soğuğu içime işlemişti fakat bir türlü alışamıyordum. Çabuk hastalanan bir bünyem vardı. Eşime ne kadar buraya taşınmamak için ısrar etsemde Koray, ailesi burada olduğu için taşınma konusundaki ısrarlarına karşı bir şey diyemedim.

Yalan söylemeyecektim. Kocasına deliler gibi aşık kızlardan olamamıştım. Denemiştim ama emin olun ki başaramamıştım. Birbirimize iyi geliyorduk, seviyorduk ve mutluyduk. Ama aşık değildik işte. O kadar yakındık ki evleneceğimizin, birbirimize aşık olduğumuzun ve çocuklarımızın olduğu hayaller kuruyorduk. Ama gerçekte öyle olamamıştı. Gerçek acıtıyordu. Onu sevmeme rağmen aşık olmamış, bu yüzden bir araya gelememiş ve çocuklarımız olmamıştı. Yazık, dedim kendi kendime. Kendi hayatını kendi ellerinle batırdın, ama yinede mutsuz değildim. Her şeye rağmen onu sevdiğim için mutluydum. En zor anlarımda bana destek olmuş, arkamda durmuştu ve onunla evlendiğime pişman olmamamı sağlamıştı.

Evde beni yemek yemek için beklediği aklıma gelince adımlarımı hızlandırdım. Ama bu ayağımın taşa takılmasından başka bir işe yaramamıştı. Ayağıma gelen acıyla inledim. Duvara tututanarak ayağa kalkmaya çalıştığımda ayağımın daha fazla acımasıyla bir kez daha inledim. Lütfen incinmiş olmasın!. Doktora gidemezdim. Uzak yerdeydi ve sağlık ocaklarının çoğu bu saatte kapanmış oluyordu. Şu an aklıma gelen en iyi yöntem yanımda gördüğüm bankta dinlenmekti. Yada ben öyle sanıyordum. Çünkü ben ayağımın ağrısının geçmesini beklerken bir erkek inlemesi duyacağımı düşünmemiştim. Hemen yanı başımda olan arka sokaktan gelmişti bu ses. Bir kez daha duyduğumda irkildim ve ağrısı yeni geçmeye başlayan ayağımı yere uzatarak ağrının bir anda geleceği korkusuyla gözlerimi yumdum. Ama öyle olmamıştı. Ağrı hala yerindeydi ama eskisi kadar yoğun hissedilmiyordu. İyi şeyler düşünmelisin Derya! Mesela bu sene bitecek üniversiteni düşün. Evet, iyi bir şekilde Marmara Üniversitesini bitirmek üzereydim. Ama malesef ki bu, şu anki gerginliğimi en ufak şekilde bile azaltmamıştı. Ağrısı hafiflemiş olan ayağımla bir kaç adım daha attım. Neyseki siyah paltoma gitmiştim ve karanlıkta pek fazla belli olmuyordum. Başımın yarısı gözükecek biçimde duvara dayandın ve ne olduğunu anlamaya çalıştım.

İlk başta karanlık dışında bir şey göremedim. Ama sonra karanlığın içine siyahlara bürünmüş iki adam gördüm. Ayakta  olanın elinde parlak ve keskin aleti görünce titredim. Bıçak mıydı o? Buradan hemen gitmem gerektiğinin farkındaydım ama her kaçmaya çalıştığımda sanki vücudum kilitlenmiş gibi kalıyordum. Dar sokakta kocaman bir kahkaha koptu. Karanlıkta bile benden bir kaç yaş büyük olduğu belli olan, siyah saçları karanlığın içinde kaybolmuş, kıyafetinin rengine ters düşen beyaz dişlere sahip olan adam beni ürkütmeye başlamıştı. Bunları düşündükçe olduğum yere daha çok sindim. Lütfen! Yalvarırım beni görmesin.

Karanlık suilet adımlarını yana çevirdiğinde yerde yatan adamı gördüm. Nefesi sokakta uğultu gibi duyuluyordu. Ölmemiş olmasına mı sevinsem, yoksa gördüğüm şeylerin nasıl etkisinde kurtulacağımı mı düşünsem karar veremiyordum. Ben bunları düşünürken karanlık suilet elindeki bıçağı yerde yatan adamın boğazına dayadığında elimle ağzımı kapattım ve uyuşmuş bacaklarımı bir kez daha harekete geçirmeyi denedim. Ama bunu yaparsam ses çıkarma olasılığım çok yüksekti ve ben bunu göze alamazdım.

"Dur bir dakika! İşimi sağlama almalıyım değil mi? Çünkü nasıl oluyorsa sen orospu çocuğu, bir şekilde hayatta kalmayı başarabiliyorsun ve ben senin o iğrenç suratına daha fazla görmek istemiyorum." İç cebini açtı ve bıçağı yerine koydu. Buna sevinirken aniden silah çıkarmasıyla nefesimi tuttu. Daha fazlasını görmek istemiyordum! Gözlerimi sıkıca yumdum. Ama malesef görememem duymamı engelleyemiyordu. Adamın yalvarışlarını duydum, benim tüm bunlara tanık olmamak için yalvarmam gibi. Kulaklarımı kapatmak istiyordum ama ellerim titremekten başka bir işe yaramıyordu.

Sonra o patlama duyuldu. Ne olduysa o anda oldu. Hiç bir şey anlamıyordum. Sadece çığlık attığımı hatırlıyordum. O sırada mavi gözlerle karşılaştım. Bana şaşkınlıkla bakan bir çift mavi göz. Ama malesef gözlerindeki şaşkınlık sadece 5 saniye sürdü, sonra yerini öldürücü kızgınlığa bıraktı ve ben şimdiden biliyordum ki kaçışım yoktu.

Bana doğru ilerlerken titremem daha da artmıştı ama sonra vücudumun uyuşuklukluğunun gittiğini hissederek koşmaya başlamıştım. Nefes almadan, durmadan. Sadece arkamdaki katilden kurtulmak için kaçmıyordum. Unutmak istiyordum. Hiç olmamış gibi. İçimde biriktirdiğim duyguları koşarak atıyordum.  Az önceki olanlar aklıma gelince ağlamamı engelleyemedim. Fiziksel acıya kesinlikle katlanabilen bir insan değildim. Bu yüzden incittiğim ayağıma kramp girince yavaşladığımı hissetmek beni şaşırtmadı. Tüm organlarım Dur, nasıl olsa öleceksin. Ayağınla devam edemezsin, diye haykırıyordu ama yapamazdım. Yaşamak zorundaydım ve savaşmalıydım işte. Ama nerden çıktığını bilmediğim bir adamın aniden yanımda gözüküp beni itmesiyle çamura düşmüştüm ve incittiğim ayağıma büyük bir ağrının saplanmasıyla haykırmıştım. Yüzümü kaldırdığımda o adamı öldüren kişi değildi. Ama yüzlerindeki ifade aynı soğukluktaydı. Yandan gelen karanlık suileti gördüğümde bir kez daha titredim ve ayağa kalkmaya yeltendim. Tam ayağımı yere bascaktım ki atılan tekmeyle bir kez daha yere düştüm.

"Kızı bırak. Onunla işimiz yok." Sesi, o adamı öldürürken bile bu kadar karanlık çıkmamıştı. Yanıma geldiğinde beni tekmeleyen adama işaret verdi. Ne olduğunu anlamadan çekilen saçlarımla bir kez daha haykırdım. Saçlarımı dahada çekerek ayağa kalkmamı sağladı, ayağa kalktığımda ise omuzlarımdan tutarak kaçmamı engelledi. Görüş alanıma karanlık suilet girince bir kez daha sarsıldım. O adam gibi beni de mi öldürcek yani? Gözümden akan yaşları sildim ve kısık çıkan sesimle yalvarmaya başladım.

"Lütfen beni öldürmeyin. Benim bir suçum yok. Kimseye de anlatmam." Bir kahkaha kopunca şaşkınlıktan dilim tutuldu. Ama bu onu öldürmeden önce attığı kahkahadan daha garipti.

"Seni öldürceğimi mi sanıyorsun?" Öldürmeyecek miydi yani? Bu duruma sevinebilirdim,  ama gözlerinde karanlıkta bile belli olan parıltıyı görünce yutkunmaktan başka bir şey yapmadım. Gözlerinde ki ışıltı sevgiden kaynaklanmıyordu,  korkudan aldığı hazdan kaynaklanıyordu. Gözlerinde ölüm ve cehennem vardı. Benim cehennemim.

İyice yanıma yaklaştı ve gözüme gelen saçlarımı kulağımın arkasına doğru çekti. "Seni öldürmem için bir sebep yok ki. Sonuçta sen suçsuzsun değil mi?" Son cümleyi taklidimi yaparak söylemişti. Amacını hala anlayamamış olsamda yaşacayak olmam beynime sinyaller veriyordu. Yaşabilecektim. Dudaklarında ufak bir gülümseme vardı. Başta bunun sebebini anlayamamıştım. Ama sonra gözlerinde hala süren karanlığı görünce, aslında dudaklarında ki gülümsemenin tehlikenin habercisi olduğunu anlamıştım.

"Ama nasıl suçlu olursun biliyor musun?" Nefesini yüzüme üfledi. Ona bir kez daha baktığımda o gülümseme yoktu. Sadece karanlık vardı. "Konuşarak" Benden uzaklaşmasıyla derin bir nefes aldım. Arkamda beni tutan varlık beni bir kez daha ittirdiğinde bu sefer düşmeden sadece sendelemiştim. Gözlerimi tekrar Mavi gözlere çevirdiğimde zaten bana bakıyor olduklarını gördüm. "Eğer burada olanları birisine anlatırsan, en ufak bir kelime dahi edersen, işte o zaman cehennemin olurum."

Karanlık sokakta artık konuşan, beni tehdit eden veya beni iten birisi yoktu. Sadece bir kaç sokak ötemde ölü bir ceset ve ben vardım.

Ölümün PençesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin