•18

2.7K 175 10
                                    

Hikaye hakkında deyinmediğim 2 tane ayrıntı var
1- Lalisa'nın babası, Jeon şirketinde çalışan bir avukat. Ve yaşlı.
2-Jungkook babası tarafından tehdit ediliyor yani kendi istediğini yapmıyor
İyi okumalar conconlaaar
____________________

Lisa'nın anlatımından

Babamın iş yemeklerinden nefret ederdim. Çoğunlukla yaşlı adamlar ve paraları için onların yanında olan orta yaşlı bakımlı kadınlar olurdu. Beni bu yemeklerde en çok mutlu eden babamın çalıştığı şirketin Jeon şirketi olmuş olmasıydı. Fakat şu an mutlu oluğum söylenemezdi

Üzerime giyindiklerimle aynada kendimi izlerken içimden bu gecenin hemen bitmesini dilemekle geçiriyordum. Yeri ve Jungkook'ın samimiyetsiz bakışları eğlenceli değildi. [Medyaya giysisini koydum]

"Prensesim hazır mısın?"

Anneme karşı onaylayan bakışlar atarken derin nefes aldım. Uzun bir gece olacağı çok belliydi.

Uzun bir araba yolculuğundan sonra varmamız gereken salon -ki salon demek için binlerce şahit gerek- bir bakış attım. Burası Jungkook'ın halasının işlettiği yerdi. Kraliyet ailesinin yaşadığı eve daha çok benziyordu.

İçeri girip bize ayrılan masaya geçtik. Hoş, burası orta masalardan biriydi. Sahnenin spot ışıkları insanların yüzüne doğru çarpıyorken etraftaki kokoşları izlemek şimdiden sıkıcıydı.

Eminim Aeyrin bu tür yemekler için Yugyeom'un yanına kaçıp kendine bahane buluyordu. Bende olsam bende kaçardım. Beklediğim gibi Jeon ailesi son derece zarif şekilde ortama giriş yaparken beklediğim simayı göremedim. Jungkook gelmemişti. İçimdeki bu mutsuzluk da ne? Mutlu olmam gerekiyor.

Etrafa bakarken Yeri'nin de gelmediğini fark ettim. Beraber mi buluştular? Bay Jeon buna izin verdi mi? Aman ne güzel..

Dakikalar saatleri kovalarken, çatal bıçakların sesi ve orta ses konuşmalar vardı salonda. Yemeğimi bitirmeden masadan kalktım. İştahım yoktu. Kilo almak istemiyordum. İzin isteyip birkaç keredir gittiğim lavaboya aylar sonra tekrar gittim. Elimi yıkadıktan sonra kol saatime gözlerim kaydı. Ne zamandır buradaydık?

Saat 8 buçuğa gelirken havada derin ve sisli bir hava vardı. Bunun aksine içerisi canlıydı. Klasik müzikler havaya biraz daha boğucu hale getirirken salona uğramadan, geniş ay manzaralı balkon demirlerine ilerledim. Ay çok görkemliydi. Etrafta insana benzer birşey yoktu. Bahçe bomboştu, bunun nedeni dışarısının buz gibi olduğundan olabilirdi.

Elbisemin açık bıraktığı omuzlarıma konan yükle kafamı kaldırıp yan tarafıma baktım. Oradaydı. Siyah gözleri bana değil aya bakıyorken sıcak ceketi omuzlarımı değil, tüm bedenimi yakıyorken sessizce onu izledim.

Büyülü atmosferi bozmak istemiyordum. Ama onu affedemiyordum. Dengesiz hareketleri beni yoruyordu. Ve beni artık sevmiyordu.

Bir süre daha öylece kalmıştık. Aklına birşey gelmiş olacak ki sessizce yutkundu. Onu çok iyi tanıyordum.

Eskiden onu izlerken ellerimi Liskook kolyesine atıp sıkı sıkı tutardım. Çünkü ona sahip olduğum için kendimi çok özel hissederdim. Şimdi içimde sonsuz bir burukluk var sanki. Ona bakarken lanetler başımda uçuşuyor gibiydi. O artık benim değildi.

Ceketi omuzlarımdan cekip mermerlerin üzerine koydum. Gözleri cekete kayınca yavaş yavaş içeri doğru ilerledim. Bu yanlıştı. Yakınlaşmamız. Beni düşünüyor gibi yapması. Herşey çok yanlıştı.

-Dr_Blues




𝐈̇𝐦𝐨𝐢~ 𝐒𝐜𝐡𝐨𝐨𝐥 || 𝐋𝐢𝐬𝐤𝐨𝐨𝐤Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin