With every single beat of my heart,

124 8 19
                                    


Saat akşam 9 civarı, Jongin cumartesi günlerini ailesiyle geçirdiği için yalnızdım.

Eve dönersek kesin kavga ederdik ve ben bunu istemiyorum. Hazır değilim.

Yapacak daha iyi bir şey bulamadığım için babamı aradım, birkaç çalıştan sonra açtı;

"Efendim oğluşum?"

Güldü, arkadan müzik sesleri geliyor, yine bir partide...

"Neredesin baba?"

"Arkadaşlarla toplandık, gelicen mi?"

"Kalsın."

Etrafı izledim, neden bugün olmak zorundaydı?

"Gel işte. Hem, bir kadeh bir şey içmene izin veririm, bir erkek ilk içkisini her daim babasıyla içer."

Ona tabii ki daha önce içtiğimi söylemeyecektim, biraz sessiz kaldım. Bir kadın "Çocuğu kötü yola sokuyosuuuuun." diye ciyakladı, gülüştüler.

"Eve ne zaman geçiyorsun?"

"Bana mı geleceksin?"

"Zaman geçiririz diye düşünmüştüm."

"Üzgünüm oğlum, bugün olmaz."

"Tamam, sonra görüşürüz."

"Gelmiyor musun?"

"Hayır."

Bir şey demeden kapadım, üzgün hissetmem gereken bir durum yok ama kendimi gerçekten çok üzgün hissettim, çantamı omzuma alıp yürümeye başladım, zihnimi boşaltmaya ihtiyacım vardı.

Hiç düşünmeden sadece yürüdüm, belki de saatlerce. Evimden, sonra da şehir merkezinden uzaklaştım ve genelde insanların koşuya veyahut bisiklet sürmeye geleceği de ormanlık alanlara geldim.

Kaybolduğumu kabul etmem biraz uzun sürdüğü için (erkeklik gururu işte, klasik.) yolumu bulmaya çalışırken iyice kayboldum.

Biraz daha yürüdüm ve şansıma bir fabrikanın önünde bir otobüs durağı buldum. Durağa geçip oturdum ve beklemeye başladım, binmesem bile en azından ne yapmam gerektiğini sorardım, gerilmemeye çalıştım.

Böyle yerler güvenli hissettirmiyor tabii, her an her yerden bir seri katil veyahut tecavüzcü çıkabilir, bu yüzden önümden geçen 2 amcaya seslenemedim.

Annem, artık beni siklemediği için 5 gün gelmesem de polise haber vermezdi, kaçırılırsam büyük ihtimalle ölürüm ve bu pek iyi değil...

Telefonumu elime aldım, şarjım da epey az olduğu için düzgün kullanmam gerekiyordu.

Telefonumu kapatıp biraz daha bekledim, sıkıntıdan ağlamak üzereydim.

1 saati daha kitap okumaya çalışarak öldürdüm, tek bir araba bile geçmemişti, ben de telefonumu açıp Yifan hyungun numarasını girdim.

Onu aramak normal şartlarda seçenek dahi olmamalıydı ama bu saatte burada olmak beni gerçekten ürkütüyor (özellikle de beni umursamayan bir annem varsa).

O yüzden şarjım bitmeden onu aradım ve içimden uyanık olduğunu umdum.

Meşgule attı.

Tabi ya, ne sandım beni umursayacağını falan mı?

Telefonumu belki arar diye açık tuttum ve gökyüzünü izlemeye başladım, gün doğumu başlamıştı ve manzaram pek de fena değildi.

Gözlerim doldu ama ağlamadım, otobüs de geldi zaten.

Yazmaya devam etmek istiyorum ama motivasyonum yerlerde, biraz böyle devam edeceğim.

i was born to love you, krisyeolHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin