15 dolar olan ücretimi uzatıp daha fazla beklemeden de inmiştim. Heyecandan yeniden karnım ağrıyordu. Biriyle dövüşme fikri bile beni gaza getirmeye yeterken, bu kez benden daha güçlü olduğu söylenilen biriyle kapışacaktım ve bu fazlasıyla heyecan vericiydi.
Arenanın merdivenlerini ikişer ikişer çıkıp tanıdık koridorda etrafı izleyerek içeri adımladım. O esmer çocuk yine birilerine antrenman yaptırıyor gibiydi. Daha onu kendi için spor yaparken görememiştim bile.
Ardından ağırlıkların arkasında bulunan benchte oturup telefonuyla ilgilenen Louis'yi de görebilmiştim. Bende telefonumu çıkarıp bir şeylerle ilgileniyormuş gibi yaparak yanına kadar geldim. Kafamı kaldırıp yeni görmüşüm gibi kaşlarımı kaldırınca o da telefonu çantasının üzerine bırakıp ayaklanmıştı.
"Biraz antrenman yapıp kendine şans dilersin diye düşünüyordum." gülümseyerek söylediklerim çoktan tek kaşını havaya kaldırmıştı. Kafasını iki yana sallarken sırıtmaya devam ediyordu.
"Isınmama bile gerek yok aslına bakarsan." ve eline boks eldivenlerinden birini geçirirken diğer çifti de çenesiyle bana işaret ediyordu. Bu biraz hızlı olmuştu işte. Boğazımı temizleyerek onları elime aldığımda etrafa baktım.
"Burada olmamız sakınca barındıracaksa diye soruyorum, emin miyiz?" diğer eldiveni de eline geçirip çıt çıtını ağzıyla yapıştırınce bakışları beni bulmuştu.
"Burada dövüşeceğimizi söylemedim." kaşlarım havalanırken gülümseyerek kafamla onayladım. Omzuma yavaş bir yumruk atıp onu takip etmem için adımlamaya başlamıştı bile. İstediği gibi peşinden gittiğimde adının Zayn olduğunu hatırladığım çocuk da bana bakıyordu. Uzun süreli bakışmanın ardından, yani en azından benim için uzun denebilirdi, gülümseyerek arkadaş canlısı olduğumu ve Louis'yi ondan çalmak gibi bir niyetimin olmadığını göstermek istercesine bakmıştım. Mimiği dahi oynamadığında önüne dönmüş ve kendine yumruk sallayan çocuğa antrenörlük yapmaya devam etmişti. Zaten Louis gibi birinin çevresinin de kolay insanlar olacağını düşünmüyordum.
"Gel." büyük mavi kapıyı geçmem için sırtıyla destek alarak tuttuğunda bekletmeden içeri girmiş ve etrafa bakınmıştım. Büyük siyah duvarların içinde, ortada bulunan ve içinde bulunduğumuz yere göre minik arenaya baktım. Tıpkı o televizyonlarda izlediğimiz WWE maçlarındaki arenadandı bu.
"Burası çok güzel!" resmen bağırarak söylediğim şeyle arenaya doğru yürüdüm. Korumalıkları eldivenlerimle yukarı doğru itip altından eğilerek geçmiş ve içine girmiştim arenanın. Etrafa bakınırken Louis de ışıkları tamamen kapamıştı. Yukarıdaki büyük camların içeriye yansıttığı ışıklar gayet yeterliydi aslında.
"Sen bir de maç zamanları gel buraya." gözlerim büyürken kanımın çekildiğini hissetmiştim. Alan aşırı büyüktü ve bir maç olsa ne kadar eğlenceli olacağını tahmin etmek zor olmasa gerekti.
"Bir dahaki sefere bende gelebilir miyim?" heyecanla sorduğum şeyi kafasında tartarken bir yandan da benim gibi arenaya giriyordu. Yanıma geldiğinde iki yumruğunu da göğsüme vurup beni geri iterken gözlerini büyüttü.
"Önce beni devirmeye çalış." omuz silkip arkasını döndü. "Başarırsan senin bahis paranı da ben öderim ve evet, gelebilirsin."
Sırıtmama engel olamadan kafamı iki yana salladım. Bana dönünce onaylarak iki yumruğumu da birbirine vurdum.
"Başlayalım?" dedim tehditvari bir ses tonuyla. Gülümseyerek eliyle beni işaret etti.
"Bayanlar önden."
Nefesimi içeri çekip heyecanla bırakırken ellerimi yüzümün hizasına getirerek ona yaklaşıyordum yavaşça. O da yeterince yakınlaştığıma ikna olunca kollarını benimki gibi kaldırarak savunma pozisyonuna geçmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prohibited Love ➼ Larry
FanfictionPrometheus'un ateşine sığınanların yanmaktan korkmadığı gibi, diye düşündü Harry, Louis de kendi ateşine gönül koymuyordu. Belki yapmaması gerekiyordu, farkındaydı ama Louis en nihayetinde bir insandı. Etrafındaki yamyamların aksine, Louis'nin bir v...