Park Jimin
Bazen hayatınız ile alakalı çok önemli, onu tamamen değiştirecek olaylar yaşarsınız ve tek bir söz hakkınız bile olmaz. Sanki buzlu bir camın arkasındasınız da yaşanması önceden planlanmış olaylar tek tek gerçekleşirken siz bir seyirci gibi her şeye şahitlik edersiniz ama bir dur bile diyemezsiniz. Kapana kısılmış gibi hissedersiniz; 'İstemiyorum, bunu yaşamayı istemiyorum, kimse bana sormadı!' diyemezsiniz. 'Bu benim hayatım, ben karar veririm.' diyemezsiniz. Tıpkı benim diyemediğim gibi...
Babamın mutfağa dönüp akademiye gidiyoruz demesinin üzerinden bir saat geçmişti. Saat on ikiye geliyor olmalıydı veya belki de geçiyordu. Zaman algımı kaybetmiş olmam benliğimi kaybetmemin yanında bir hiçti. Şuan duştaydım. Annem, babam mutfaktan çıkarken duşa girmemi söylemişti. Tamam, eminim korkunç görünüyordum fakat o an umrumda olan şeyler listesinde nasıl göründüğüm yoktu. Ama kaçmak istemiştim her şeyden, herkesden. Bu yüzden sesimi çıkarmadım ve benden istenileni yaptım. Şuan ise suyun altında, bir umut yok olurum diye bekliyordum.
Kulaklarımda tekrar babamın 'Akademiye gidiyoruz.' deyişi yankılanınca daha yeni yatışmış sinirimin tekrar alevlendiğini iliklerimde hissettim. O an sadece bağırmak ve hesap sormak istemiştim. 'Ne demek gidiyoruz!' demek istemiştim. 'Bana sordunuz mu? Bunu sizin karar verebileceğiniz konulardan biri mi sandınız! Bu benim hayatım ve gidişatına ancak ben karar verebilirim!' diyememiştim sadece susmuştum.
Bu yaşıma kadar ailem her zaman benim düşünce ve isteklerime önem göstermişti. Bana küçüklüğümden beri bir birey olduğumu hissettirip söz hakkı vermişlerdi. Bir karar alınırken hepimizi tek tek dinler; ortak, hepimizi mutlu edecek bir karar alınırdı. Fakat şimdi gelmiş, emir vererek gidiyoruz diyordu.
Öfkeyle parlamış duşta elime ne geçtiyse fırlatıp, parçalamıştım. Bağırmış, dağıtmış ve dağılmıştım. Bu tepki normalde vereceğimden çok farklıydı elbette ama artık dünyam da tamamen farklıydı, yabancıydı bana. Hayal bile edemeyeceğim, gerçek dışı sandığım olaylar yaşamış, efsane diye anlatılan hikayenin tarihim, geçmişim olduğunu öğrenmiştim. Her şey çok fazla gelmişti. Neye inanacağımı, neyin doğru veya yanlış olduğunu bilemiyordum ve böyle bir durumda çıldırmam çok normaldi.
Öfke krizimin ardından, olduğum yerde dikeldim ve ıslanıp alnıma yapışan saçlarımı geriye attım. Suyun şiddetini arttırdım ve tüm yıkılmışlığımın üzerimden aktığını hissettim. İfadem, bakışlarım ve duruşum, şimdi hepsi Park Jimin'e layık şekilde görünüyorlardı. Hissettiklerimi saklayacak değildim ama acınası görünmek Park Jimin'in sözlüğünde yoktu.
Kurulandıktan sonra üzerime gri, bana bir iki beden büyük gelen kapşonlu sweatshirtümü; altıma da siyah, düz bir eşofman altı giydim. Nasıl olsa direk yatağıma girip her şeyi dünyada bırakıp rüya âlemine dalacaktım.
Banyodan çıktığımda odam, açık perdelere rağmen zifiri karanlıktı. Saat muhtemelen bir veya ikiydi. Duşum o kadar uzun sürmüş müydü ya?
Elimdeki havluyla saçlarımın ıslaklığını almaya çalışırken ışığı açtım. Açmam ile annemin koridordan bunu görüp, bağırarak kapatmamı söylemesi bir oldu. Onun paniği bana da bulaştı ve sorgulamadan hızla ışığı söndürdüm. Yine ne oluyor cidden?
Bıkkınlıkla nefesimi seslice verip anneme baktım. O da kötü görünüyordu. Otuz yedi yaşındaki annem, hep olduğundan oldukça genç gözükürdü. İlk defa onu bu kadar çökmüş görüyordum. Bu tepkiler akademiye gitmek istemeyen bana hiç yardımcı olmuyordu ve orada insanlara işkence mi ediyorlar diye düşünmeden edemiyordum. Pardon biz insan değildik değil mi! Seçilmişlermiş, kıçımın Seçilmişleri...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ring of Nature |JiKook|
FanfictionPark Jimin'in hayatı mükemmeldi. Fakat değişmesi uzun sürmeyecekti. Jikook Uke Jimin Seme Jungkook