Çınar: Gerçekten mi? Sıla mı? Milayı hesaba katmadın mı bu boku yerken? Mila yani!!
Lemi: Abi Sılaya ne demeli? Senin ne mal olduğunu bilmiyor mu?
Toprak: Senin ne mal olduğun belli. Bizi de düşünmedin. Ortada grup kalmadı psikopat suikastçı sevgilin yüzünden. Hayır, onun suçu mu? Senin yediğin pislikler...
Çınar: Tamam Toprak, beyler sakin!
Barın: Kabul. Benim suçum. Gruba zarar geleceğini hiç düşünmedim. Ama Milanın kontrolü bende, bir daha böyle bir şey olmayacak.
Toprak: Sen önce kendini kontrol et! Milayı Sılaya sen musallat ettin. Ben seni uyardım. Ne bok yediğiniz belli değildi. Sonuç olarak vokalistsiz kaldık.
Aslında Toprak grubun en sakiniydi ama kırmızı çizgileri vardı ve bu çizgilerin sınır ihlali durumunda bambaşka biri olurdu. Müzik onun her şeyiydi. Çok konuşmayı sevmez kendini müziğiyle ifade etmeyi tercih ederdi. Müzik grupları onun için kutsaldı ve bu şekilde dağılmasını hazmedemiyordu. Vokalistsiz olmazdı. Ve her sene, üst üste girdiği her yarışmayı kazanan böylesi kusursuz bir gruba kusursuz bir kadın vokal bulmak, hemde dönemin tam ortasında, imkansızdı. Vokalsiz yarışmaya katılamazlardı. Bu kadar dar bir sürede bulacakları alelade bir ses ile birinci olamazlardı. Bu olay gruplarına çok büyük bir darbe vurmuştu. Yıkılmaması işten bile değildi. Bunları düşündükçe çıldırıyordu ve kelimelerinin kontrolünü çok zor tutuyordu. Evet Barın ve diğerleriyle yıllardır arkadaştı ama onun bu düşüncesiz tavırları, geçici hevesleri ve duygusuzluğundan aşırı sıkılmıştı. Dostlardı, herkesin sorunları ve hataları vardı ama kimse onun geçmişte yaşadığı psikolojik travmaların kurbanı olmak durumunda değildi. Üstelik onu uyarmıştı. Çünkü Sılayı da ezbere biliyordu. Deli dolu bir kızdı ve sınırları yoktu. Anlık yaşardı ama saplantıları vardı. Sıla için Barın bir saplantı olmuştu ve bu ikisinin arasında ne yaşandıysa nedeni Sılanın Barın takıntısı ve Barının saman alevi hevesleri yüzündendi. İkisi çok iyi müzik yapıyordu ama o kadar. Onlar için müzik dışında bir gelecek yoktu ve bu çok netti. Barın insanların ne düşündüğünü ne hissettiğini düşünmezdi. Bu yüzden Sılanın ona olan takıntısını fark edememişti. Ama bu ilgi ve saplantı tabi ki Milanın radarına takılmıştı. Ve kaçınılmaz son: kız kavgası demek isterdim ama Mila kavga etmezdi o kuyu kazardı. Harika bir suikastçıydı. Planları muazzam işlerdi çünkü fikir Miladandı ama yapım aşaması bir ekip işiydi. Miladan sinsi olmasın ama onun kadar içten pazarlıkçı ve tehlikeli arkadaşları vardı. Mila bu grubun alfasıydı. Zaten o hiçbir zaman hiçbir şeyin ikincisi olamazdı. Bu yüzden Barını seçmişti. Çünkü ikisi birlikte "mükemmel"di. Yoksa Barın gibi bir duygusuz ile bu kadar zaman kaybetmezdi. Anladığınız üzere Mila ve Barın uzun süredir beraberlerdi. Milanın bu ilişkideki motivasyonu oluşturmuş oldukları mükemmel çift tablosuydu. Ama Barının ki neydi? Bunun nedenini dostları bile anlayamamıştı. Tamam Mila çok güzel bir kızdı, okulun en güzel en havalı kızıydı ama ruhu? Hiç bir güzellik derecesi bu kadar kaprisi örtemezdi.
Çınar:Tamam odaklanın. Yeni bir vokal bulmamız lazım.
Toprak: Dönemin ortasındayız ve yarışmaya çok az kaldı. Bu sene bittik. Ayrıca Sıla bu grubun yüzüydü ve gitti. Arkadaşlar dağıldık. Bitti.
Barın: İki saattir susuyoru...
Çınar: Okey sakin, ben bulacağım. Dağılma yok. Sakin beyler.
Lemi: Sana mülakatlarında bol şans. Ama ben arama kısmında yokum. Son üçe gelince beni uyandırırsınız.
Çınar: Lemi senin gevşekliğine tüküreyim abi. Kafayı çıldırıcam artık. Ulan iyi ki varım be!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Senin Gibisi Yok
RomanceMüzik ile alakası olmayan bir kızın, okulun en havalı dörtlüsünün kadrosunu oluşturduğu müzik grubundaki vokalistlik macerası. Peki kim bu kız? Bunun cevabı için sizi kitabıma davet ediyorum.