3 HOŞGELDİN

15 6 5
                                    

Gözlerine bakmaya devam ederken gülümseyip kıvrımlı dudaklarını araladı. Hadi meraktan ölmek üzereyim.

''Acil bir hastan var yukarıda seni bekleyen.'' Kafamı cama doğru çevirdim. Gelmiştik, yukarıda acil hastam olmasa durup cevabımı alacaktım. Ama şartlar şu an cevabı beklemek için uygun bir zaman olmadığını gösteriyordu.

''Teşekkür ederim.'' Hızla arabadan çıkarken o da otoparka doğru gitmişti. Arkamı izlemeyi kesip binaya girdim. Asansöre binip -1'e bastım. Kapı açılır açılmaz koridorda elinde kağıtlarla bana koşan Ceren'i gördüm. Telaşla yanıma gelip konuşmaya başladı.

''Halime CENGİZ, 26 yaşında, üç doğum yapmış, 2 ölü, 1 canlı, hepsi sezaryen.'' Ceren bana bilgileri verirken hazırlanmaya başladım.

Ameliyat salonuna girip masaya doğru ilerledim. Sarışın bir bayan masada uzanıyordu. Çok güzeldi. Gözleri baygın baygın bakıyordu bilinci kapanmaya başlamıştı. Dudağının kenarını hafif kıvırdı.

''Lütfen onu kurtar.'' Zor anlaşılır bir şekilde söylediği bu cümle yüreğime bir ton diken batırdı. Daha sonra zar zor tuttuğu bilinci bedeninden kayıp gitti.

''Başlayalım.''

Doktorluk güzel bir meslekti ama karşınızda acı çeken bir insan görünce lanetler yağdırıyorum mesleğime. Sanki tüm bu acının suçlusu bendim. Özellikle acı çeken iki can varsa masada daha çok kahroluyordum. Tabi bunun yanında güzel tarafı da vardı. Eğer doktorsan kahramansın.

Elime aldığım bir kaç dakika önce doğan küçük bedene baktım. Sesiyle sanki bütün salona huzur yaymıştı. Maskemin altında gülen gözlerimle onun kulağına yaklaştım.

''Hoş geldin küçük.'' Geri çekilip hemşireye uzattım küçük bedeni. Gözlerim hala onun üzerindeyken asistanın sesini duydum.

''Kanaması var. Nabız düşüyor.'' Hızla kafamı monitöre çevirdim. Renkli çizgiler oyun oynarmış gibi dansa başlamıştı. Hızla hastaya dönüp kanamasının sebebini aradım. Rahminde bir sorun yoktu. Rahim dışında bir sorun vardı. Ama neydi? Trafik kazası, rahim sağlam, bebek iyi, o zaman... Beyin kanaması.

''Celil beyi çağırın hemen ekibiyle gelsin beyin kanaması var. Ne duruyorsunuz?'' Gözlerim korkuyla kocaman açılmıştı. Asistanlardan biri hızla dışarı çıkmış bende hastanın bulgularını stabilleştirmeye çalışıyordum. Taki o iğrenç sesi duyuncaya kadar.

Gözlerimi monitöre çevirip dans etmekten yorulmuş çizgilere baktım. Bu bir rüya olsun lütfen. Bir can doğarken bir can öldü. Bir can var olurken bir can yok oldu. Sanki canını ona armağan etmiş ve onu terk etmişti. Dolan gözlerimi sıkıca kapattım. Pes etmeyeceğim.

''Defibrilatörü getirin.'' Yanıma yaklaşan tekerlekli cihazla her iki elektrotu elime aldım. Jeli üstüne sürdükleri gibi birbirine sürttüm.

''Açılın...''

&&&

Ameliyathane kapısının dibine çöküp maskemi ellerime aldım. Bomboş salonda karşımda sadece cansız bir beden duruyordu. O da bir kaç dakika sonra götürülecekti. Dolan gözlerimi elimin tersiyle sildim. Ayağı kalkıp kapıyı açtım. Her hastamı kaybettiğimde içimde büyük bir boşluk olurdu. Sessiz koridorda yürüyüp ana koridora girdim.

''Nasıllar iyiler mi?'' Bana doğru gelen genç adama baktım. Sanki dudaklarım kenetlenmişti. Öyle bir bakışı varki. Vereceğim habere hazırlıksız bakıyordu bana. Bir kaç dakika sonra alacağı haberle dünyası belki yerle bir olacaktı. Ama bundan bihaberdi.

''Siz yakını mısınız?''

''Evet, evet ben eşiyim. Ailesi Edirne de olduğu için ben tek buradayım bide oğlum.'' Kafamı sandalyelere çevirip küçük çocuğa baktım. Daha sonra babasına bakıp cevap verdim.

''Kızınız oldu.'' Hafif bir tebessümle söylediğim cümle mutluluktan ağlamasını sağladı.

''Şükürler olsun.'' Elleriyle göz yaşlarını sildi. ''Peki Ecem nasıl?'' İşte o cevabı canını yakacak soru. Gözümden bir damla düşüp yeri boylarken kollarımı tutup beni sarstı. ''Doktor bir şey de Allah aşkına.'' Hadi Adel şimdi söyle bakalım 'eşinizi kaybettik' diye. Söyleyebilir misin?

''Üzgünüm.'' Bana inanmayan gözlerle bakıp dondu. Sanki dünya durmuş hareket etmeden karşımda dikilen bir bedenle baş başaydım. İlk önce bir damla düştü irislerini terkedip. Sonra bedeni devrildi. Gerisinde ise daha yeni mutluluktan ağlayan adam şimdi kaybetmişliğin hıncıyla ağlıyordu. Benimse yapacağım her şey bitmiş omzumdaki koca yükle koridoru aşmıştım. İşte hayat böyleydi.

Doğ, sev, öl, ağlat.

&&&

 Saçımı sıkıca topladığım için saç diplerim acıyordu. Tokamı saçımdan çıkarıp bileğime taktım. Şimdi Yiğit'i aramalıyım. Bari numarasını alsaydım. Acaba taksiyle mi dönsem? Zaten o kadar hastaneye getirdi birde götürse fazlasıyla ayıp olurdu. Asansörün düğmesine basıp beklemeye başladım. Kafamı ameliyat salonuna çevirdiğimde içeriden çıkan sedyeye baktım. Üstündeki beden beyaz bir örtüyle kapatılmıştı. Yine kendime küfürler yağdırırken gitmeden önce yenidoğan salonuna bakmam gerektiği aklıma geldi. 

Gerisin geriye dönüp koridorun sonuna doğru ilerledim. Beyaz duvara açılmış pencereye yaklaştım. Beş bebek vardı hangisi olduğunu anlamam zor değildi. Başında bir hemşire durmuş bakımını yapıyordu. Elimi cama yaslayıp yüzüne baktım. Çok güzel bir kızdı. Diğer bebeklerden farklıydı. Gözleri hafif çekik, yanakları tombul, dudağı ise kıpkırmızı sanki kiraz yedikten sonra dünyaya gelmiş. Ben ona dalgın dalgın bakarken hemşire beni fark etmişti. Odadan çıkıp yanıma geldi.

''Zor susturduk sabahtandır ağlıyor.'' Tabi ağlardı. Bebekler her şeyi hisseder.

''Çok mu ağladı?''

''Evet, anne sütü bekledik ama göndermediler. Bende diğer annelerden süt isteyip ona verdim. Kendi annesininki kadar olmasa da biraz yatıştırdı.'' Acıyla gülümseyip yüzüne baktım.

''Annesini doğumda kaybettik.'' Hemşire şok ve acıyla bana baktı.

''Bilmiyordum. Aslında belgeleri göndermeleri gerekiyordu. Ondan bu kadar fazla ağladı.'' Hemşireyle biraz daha bebeği izledim. Bebek tekrar ağladı. Sanki kıyamet kopmuşçasına çığlıklar atıyordu. Hemşire tekrar içeri girip onu susturmaya çalıştı. Onları ne kadar izlediysem saate baktığımda ameliyattan çıkalı yarım saati çoktan geçmişti. Kolumdaki saate baktığımda 23.30'du. Yiğit şimdi çoktan eve gitmiştir. Bende gitse iyi olacaktı. Arkamı döndüğüm gibi dibimde bir çift kahve gözle karşılaştım. Gitmemişti. Beni beklemiş hatta yanıma gelmişti.

''Neden gitmedin?''

''Seni eve bırakacağımı söylemiştim.''

''Peki neden buraya kadar geldin?''

''Seni bekledim gelmeyince de ben geldim.''

''Hoş geldin.''

''Hoş buldum.''

 Gülerek söylediği kelime karşısında ne kadar saçma bir şey söylediğimi farkettim. Ben hala yüzümde garip bir ifadeyle ona bakarken elini koridora doğru uzatıp önümden çekildi. ''Biraz daha bekleyecek miyiz?''

''Haa... Yok.'' Yanından geçip asansöre doğru yürüdüm.

&&&

 Evin önüne gelince kafamı yasladığım rahat koltuktan kaldırdım. Elim kapının koluna giderken bir şey hatırlamış gibi ona döndüm.

''Sana bir soru sormuştum.'' Gözlerini gözlerime kenetleyip pür dikkat beni izledi. ''Beni daha önce nerede gördün? Yıllardır görüşmüyoruz. En son 6 yaşımda gördüm seni. O günden bu güne baya zaman geçti. Nasıl tanıdın beni Yiğit?''

 İlk önce derince baktı gözlerime. Sonra değişik bir duygu serpildi gözlerine. Sanki... Anlatamıyorum. O kadar güzel bakıyordu ki. Korkuyordu, mutluydu, sinirliydi... Garipti.

''Ben seni hiç unutmadım ki hatırlayayım.''

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 09, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Adel'in SolgunluğuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin