♣
Sorarlarsa eğer adını söylemeyeceğim. Bu hikayede senin adın bende kalacak. Eğer sorarlarsa senin kim olduğunu, evsizin biriydi diyeceğim. Böylece içimde hiç yaşamamışsın gibi kalbimden seni sokağa atmak kolay olacak. Gözlerimde ağrılar birikince sebebini sana bağlayacağım, geceler boyu içtiğim şarap şişelerini suçlamayacağım. Çünkü seni hataların en güzeli diye koymuşum kalbime bir kere. Senden başka hiçbir vesile acıtamaz canımı senin kadar.
Bakışın senin, yorgunlukla seyahat ettiğim gün ertesinde içtiğim bir dirhem su gibi işlerdi içime. Karda izler bırakırdım o zamanlar senin için, yolunu bulup da dudaklarıma geri dön diye. Çıplak ayakla dans etme, yerler ıslak derdim. Sen inadına düşerdin. Her perşembe yorgun argın, belinde saksafonunla kapımda biterdin. Birileri senin kapıyı açışınla birlikte eve süzülecek diye korkardın ve kapılar hızla ardına kadar kapanırdı. Dizlerime uzanmadan önce dizlerimde senin yerine duran nota kağıtlarımı bir kenara koyardın. Eklemlerimin birleştiği noktadan ağrılarımı okşardın. Marifetlerimin büyülü olduğunu söylerdin. Bu parmaklar büyülüymüş. Hayır derdim, bunlar yalnızca parmak. Saçlarının uçlarına nazar boncukları asardım ben. Küçükken saçlarım sarıymış benim anlatmışımdır sana da. Büyükkannem bir iki tutamını örer aralarına nazar boncukları sıkıştırırmış. Yazları sıcak olunca ayaklarımı soğuk duvara yapıştırırdım. O günlerden saklardım boncukları avuçlarımda. Sen gelince tereddütle beklettim onları parmaklarımın arasında. Sonra sen dudaklarınla buldun boncukları. Saçlarına yerleşti çok geçmeden. Annem arar dururdu, kim bu çocuk unuttun bizi onun yüzünden. Anne sorma , derdim. Sorma. Kalbim arapsaçına döndü. Ezberim bozuldu anne.
Konakladığımız daireyi hatırla. Her gün kirayı zor çıkartırdık ama hiç kaygıya düşmezdik. Seninle biz bir hayatın iki yarısı gibi geçirdik onca yazı. Kafanı güzelce bana ver bunları okurken. Gözlerimin içinde sana dair bir şeyler taşıyorum hâlâ. Son kez dilleniyor seninle ilgili tüm anılarım, bu kağıda aktardıklarım kadarsın artık. O mutlu olduğum sayılı günlerin gerçekten bir zamanlar var olduğuna dair tek kanıtım bu müsveddeler. Bir şeyleri unutup hayatıma devam etmeyi öğrenemedim hâlâ. Özür dilerim kendimden.
Müzisyenlerin zenci yanık tenlerinin arasında parlayan bir ay ışığı gibi sahnenin ucundaydın. Senin yarı İtalyan olduğunu herkes bilirdi. Sivri bir dilin vardı, konuştun mu upuzun ama tane tane konuşurdun. Elim boşaldıkça köşedeki barmen elime buzlu bir viski bardağı tutuştururdu. Ayağı kayıp duran ve kendini yerde bulmaya yakın bir adam gibi her an düşecekmişim edasıyla bakardım sana kahküllerimin arasından. O sihirli dudakların altında yatan dünyayı delicesine merak ederken bir bakmışım içkinin dibine vurmuşum. Bir bakmışım bedeninden bana çarpan o soğuk hülyalı havanın içindeyim. Her gece aynı durumdan mahvolan bedenimi toparlamanın yollarını aramaya başladım sonra. Çuvallamaya yakındım çünkü. Kendimi kaybetmeye yakın. Sana bakmak beni mahvederken sanki bir uzvunmuş gibi çaldığın enstrümanı izlerdim, dizlerinin kıvrılışını ve gözlerinin kenarlarını. Bütün bunlar olurken sen müziğinle olurdun, ben ise senin dünyana bir saniyeliğine girebilmek için canını verebilecek o serin kanlı yabancı. Bir kere öpüşsek ne olur ki diye düşünür dururdum. Fakat bir kere öpüşsek dünya diye bildiğim yerin ipi koparmış, yel esintileriyle diyardan diyara savrulurmuşum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
half italian blues / taekook
Storie breviBir gün girersen odama desem ki vakitlerden bir nisanın akşamüstü, benim boşluğumla sen de üzülür müsün? Yoksa bu kez de yokluğumu mu terk edersin?