Louis gözüne gelen ışıkla yorganı başına kadar çekti. Üzerindeki yorgan çekildiğinde gözlerini araladı. "Nasıl hissediyorsun?"
"Uykum bölünmeseydi daha iyi olabilirdim." deyip arkasını döndü.
"Hadi ama Lou, havanın güzelliğine bak." Louis hızla ona döndü.
"Bana öyle seslenme." dedi sert bir sesle. Yerinden kalkıp banyoya gitti. Bir daha zayıflamış gibiydi. Tabi daha ne kadar zayıflayabilirse. Yüzünü yıkayıp salona geçti.
"Sabah sabah bu kadar sinir ne? Sakin ol biraz."
"Bana Harry dışında hiç kimse öyle seslenemez." Sam yaptığı kahveyi ona uzattı.
"Tamam, bir daha söylemem ama Louis bence artık içine atmayı bırakmalısın. Konuşarak rahatlayabilirsin." Louis düz bir ifadeyle karşısına baktı. Kahvesinden bir yudum aldı. "Acı çekiyorsun farkındayım. Ama acını dışa vur biraz."
"Onu özlediğimi biliyorsun. Bir haftadır onu görmek için ölebileceğimi de biliyorsun, daha ne söyleyeyim."
"Onu kazanmak için ne yaptın Louis?" Hiçbir şey. Gözleri yine boşluğa daldı. "Sevgin için savaşman lazım. Hemen pes edemezsin. Sence Harry bir haftadır iyi durumda mı?" Louis onun gazına gelmek istemiyordu.
"Neyse ne işte Sam. Beni istemiyor. Eğer beni merak etseydi bir kerede olsa arardı. Beni hastaneden getirdi o gece yanımda kaldı ertesi gün gitti. Bir daha aramadı bile. Beni görmek ya da sesimi duymak istemiyor belliki."
"Siz ikiniz neden bu kadar salaksınız? Hadi o daha duygularının farkında değil sen niye hemen pes ediyorsun?" Louis kahvesinden bir yudum aldım. Sam genelde böyle saçmalıyordu.
"Sam neden gidip hayatını yaşamıyorsun? Benim bakıcıya ihtiyacım yok." Sam Louis'ye ters ters baktı.
"Söylemeyeceğime söz vermiştim ama şuan bu sözde duracak halde değilim. Harry beni arayıp durumunu öğreniyor. Bilmeni istemedi." kaşlarını çatıp Sam'e baktı.
"Arıyor mu?" onay aldığında gülümsedi.
"Belki senden bir atak daha bekliyordur Louis. Emin ol seni çok sevdiğini görebiliyorum. Eğer sen şimdi vazgeçersen ilerde düğün davetiyesiyle karşında dikilir." Louis dişlerini birbirine bastırdı. Harry evlenmeyi düşünmüyordu ki zaten. Böyle bir şey olmayacaktı. Ya olursa, Louis ne yapacaktı o zaman? Kahveyi orta sehpaya bırakıp ayağa kalktı.
"Ben duş alıp çıkacağım, sen istersen oturabilirisin." deyip banyoya koşturdu. Elinden geldiğinde hızlı duş alıp saçlarını kuruttu. Üzerine Harry'nin en sevdiği siyah tişörtü giydi. Telefonunu da alıp evden çıktı. Sam ise onu gaza getirdiği için arkasından gülmekle meşguldü. Louis yürüyerek zaman kaybetmemek için bisikletini kullandı. Bu bisiklete en son Harry ile birlikte binmişlerdi. Harry'nin çok uzak olmayan evine geldiğinde elleri titriyordu. Kapıyı çalıp bir adım geri çekildi. Kısa bir bekleme süresinden sonra kapıyı Anne açtı.
"Louis, hoşgeldin." deyip kollarının arasına çekti onu. "Nerelerdesin sen? Hiç gelmiyorsun yanıma."
"Özür dilerim, en kısa zamanda telafi edeceğim." Anne gülümseyerek karşılık verip salona kadar çekiştirdi onu.
"Sen neden bu kadar zayıfladın? Senin için bir şeyler getireceğim."
"Aslında ben aç değilim, Harry evde mi?" kadın kaşlarını çatsada koridoru işaret etti.
"Evet yeni uyandı, odasında. Sen Harry'nin yanına git ben size içecek bir şeyler getireyim." Louis başıyla onaylayıp terleyen ellerini pantolonuna sürdü. Neden bu kadar geriliyordu ki? Arkadaşının yanına gelmişti, en azından Anne böyle bilmeliydi. Harry'nin annesine durumu anlatıp anlamadığını bilmiyordu çünkü Louis. Odanın kapısını tıklattığında içeriden gelen boğuk sese gülümsedi. Sabah uyandığında hep aksi çıkardı sesi. Kapıyı aralayıp önce başını uzattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Brothers? | Larry
FanfictionHarry ve Louis herkesin bildiği ölümüne kardeşler. Peki gerçekten öyleler mi?