5. Bölüm

1.8K 141 60
                                    

“Olmuyorum.” dedi Kai. Cümlenin devamını ise içinden tamamladı. “Daha kötüsü de.. Varlığın hoşuma gitmeye başladı.”

Taemin’in şaşırıp “VAAOV TEŞEKKÜR EDERİM, BENDEN RAHATSIZ OLMUYORSUN HEYYO!” diye boynuna atlamasını beklemiyordu elbette ama hiçbir cevap vermeden (ve hatta mimik oynatmadan) cama dönüp, dışarıyı izlemeye devam etmesi de fazlaydı.

Kai az önce söylediği o kelimeyi, daha doğrusu sohbetin akışına göre o kelimenin türevlerini yemek boyu hesaplayıp durmuştu.

“O bana böyle diyecek. Ben ona böyle diyeceğim. Evet bu noktada bana uzun uzun bakıp.. Diyecek ki… Şey diyecek… Aman tüküreyim! Bu çocuğun ne dediğini kestirmek mümkünmüş gibi...”

“Bir şey söylersem..” dedi Taemin kafasını camdan ayırmadan, sakin sakin. “..Aramızda kalır mı?”

“E-evet?”

Yoksa… Yok canım.

“Sizin şu yemekler… Berbattı.”

“NE?”

Taemin dudaklarını ısırıp Kai’ye baktı.

“Diyorum ki… Şurada durup karnımızı mı doyursak? Bu sokaktakiler az sonra kapanacak ama az önceki sokakta birkaç tane gece boyu açık yer gördüm. Buradan geri döneb_”

“Sabahtan beri lokantaları mı izliyorsun?” Kai hayretle sordu.

“Oh.” Taemin afallamıştı, eli hala camdan dışarıyı gösteriyordu.

Kai derin bir iç çekip arabayı durdurdu.

“Ne o? İn mi diyeceksin? Pekâlâ inerim. İner ve yemek yerim.” dedi Taemin ve arabadan inmek üzere hareketlendi. Arabanın kapısını henüz açmıştı ki, Kai arabayı çalıştırıp U dönüşü yasaktır tabelasının çevresinde U döndü.

Taemin koltuğa pısmıştı. Az önce arabadan düşmesine sebep olacak olan açık kapıyı hemen kapattı ve sessizce,

“U dönüşü…” dedi yanındakine “…yasaktı.”

--o--

Ucuz bir sokak başı lokantasına gelmişlerdi. Gürültülü ve duman altıydı. Köşedeki yer masası boştu. Arkalarından gelen müşteriler kapmasın diye hızla oraya oturdular.

“Biz et alalım.” dedi hemen Taemin, siparişi soran kadına.

“Yemekler o kadar kötüyse neden bayılmış gibi yaptın?” Kadın yanlarından ayrıldıktan sonra, Kai karşısındaki çocuğa sordu.

Taemin yarım ağız güldü. “Bu nasıl bir soru? Tabii ki nezaketen.”

“Vay canına demek nezaketin ne olduğundan haberdarsın.”

“Aksini düşünmene sebep olan nedir?”

Kai az kalsın, “Sana arabada bir şey söyledim değil mi!” diye çıkışacaktı. Eğer “az kalmasaydı” utancından yerin dibine girerdi muhtemelen. Kız tribi! Kai kız tribi atacaktı!

“Aksini düşünüyorum çünkü…”

“Evet?”

“Çünkü… Yemekleriniz berbattı dedin.”

“Eh biraz abartmışım. Yemekleriniz berbata kaçıyordu diyelim. Sen beğendin mi?”

“Neyi?”

“Yemekleri. Beğendin mi? Beğenmiş olsaydın gelmezdin gerçi.”

“Evdeki yemek de pek umurumda değildi. Buradaki de.” dedi Kai dürüstçe.

Sabahtan beri “yemek yemek yemek!” Neresine yiyordu o kadar şeyi acaba, incecik beline mi yoksa çöp bacaklarına mı?

“Neden?” diye sordu Taemin, etleri de gelmişti. “Bir yerin mi ağrıyor?”

Etleri kızartmaya başlamıştı ama gözleri daha çok Kai’deydi.

Kai kendini tutamayıp güldü. “Yemeği umursamamak için illa bir yerimizin ağrıması gerekiyor değil mi?”

“Kısmen.” dedi Taemin. O da gülüyordu.

Kai birkaç saniye Taemin’i izledi ve sonunda, ellerini ovuşturup maşayı diğerinin elinden hızla kaptı.

“Sanırım iştahım açıldı!” dedi, “Ahjumma! Buraya biraz daha et getirebilir misin?”

Taemin’in şaşkın yüzü yerini kahkahalara bırakmıştı.

--o—

“Tek başına mı yaşıyorsun?”

Kai (henüz kendileri bilmiyordu ama) yiyecekleri son porsiyon eti de kızartırken konuştu. Bir saati aşkın süredir oradaydılar ve bir saati aşkın süredir de sohbet ediyorlardı. Elle tutulur bir konu hakkında konuşmamış olmalarına rağmen ikisi de sıkılmamış veya gerilmemişti. Soju’nun Kore’deki öneminden başlayıp, kendi arabasını üreten ülkelere kadar konuşmuşlardı. Ve sonunda Kai’nin öncülüğü ile elle tutulur o konulara parmak basmışlardı.

‘Birbirimizi tanımak için ne güzel bir gece’ diye düşündü Kai.  Hayalindeki yer bu sünepe mekân değildi elbette. Hayalindeki yer_ Tam o sırada karşısındaki çocuğun saçlarına giden eli Kai’nin tüm dikkatini allak bullak etmişti. Tel tel olan hafif uzun siyah saçlarının arasından bir kez parmaklarını geçirmek için nelerin_

Kai aniden neler düşündüğünün farkına varıp kafasını iki yana salladı.

“Ne yapıyorsun öyle manyak gibi?”

“B-Ben…”

“Bir konu açıyorsun madem devamını getirseydin.”

“N-neyi?”

Kai (kendi) suratını yumruklamamak için direniyordu. Bu saçma sapan düşünceler aklına nereden geliyordu? Penisini her gördüğü deliğe yakıştıran bir ergen gibi…

Taemin suratını büzüştürüp esmer olana elindeki çubukları salladı.

“Bana bak, benim ehliyetim falan yok. Sarhoş olmam demiştin!”

Kai bardağındaki içkiyi kafasına bir nefeste dikti ve temiz burnunu çekip konuştu.

“Bir an kafam başka bir şeye takıldı. Sarhoş falan değilim. Neyse, ne diyorduk?”

“Tek yaşamıyorum.” dedi Taemin ikinci defa. Boş bardağını tazelerken Kai’ye bakmadan konuşmuştu.

“Öyle mi? Kiminle kalıyorsun?”

“Arkadaşla.”

“Ailen?”

“Seul’de yaşamıyorlar.”

Kai bir başka soru için ağzını açmak üzereydi ki Taemin lafa atladı.

“Ben de bir şey sorabilir miyim?” dedi.

“Tabii.”

Ve Kai hiç düşünmeden onaylamıştı.

“Biraz kişisel olacak…”

“Sorun değil.”

“Az önce” dedi Öğretmen “…kafanın takıldığı o başka şeyin başrolü ben miydim?”

Solve The Problem (M)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin