Wei WuXian, GuSu'nun sessiz ve kasvetli havasından sıkılarak kendini duvarlarla çevrili alandan tabiri caiz ise attı. CaiYi kasabasına inmek ve dibini gördüğü İmparator Lütuflarının yerine geçecek olanları almayı düşünüyordu fakat içinden bir ses ormanın derinliklerine dalmasını söyledi. Bir süre sonra CaiYi kasabasına ve ormana ilerleyen patika ayrımına vardı, durdu.
Bir süre ormanda aylaklık ettikten sonra CaiYi kasabasına uğrayabilirim.
Acelesiz adımlarını ormana yönlendirdi. Dudaklarını öne doğru büzerek aklına gelen ilk şarkıyı ıslığıyla çalmaya başladı. Islığı gökyüzüne yayılırken kuşlar cıvıltılarıyla, yapraklar ise neşeli kıkırtıları ve nazlı dansları ile ona eşlik ettikler.
Fakat bir süre sonra ormanın neşeli ahenkine uymayacak tiz bir ses ağlayan bir çocuğun kulaklara acı veren sesine benziyordu.- kulaklarına ulaştı ama o kadar hafifti ki dikkat edilmediği sürece fazla kulağa batmıyordu. Wei WuXian, adımlarını durdurdu. Neşeli şarkısı dudaklarında son bulurken sese kulak kabarttı.
Hangi taraftan geliyor?
Duyularına güvenerek -köpek korkusunun ile geliştirdiği- ilerlemeye başladığı zaman tiz ses adım hızlarına paralel olarak artmaya başladı.
Bir çocuğun ormanda işi ne?
Patikadan uzaklaşıyordu ve bunun anlamı her yerin birbirine benzediği yerde kaybolma riskinin çok fazla olmasıydı ama şu an düşündüğü son şey bile değildi bu.
Başına bir şey mi geldi?
Bir yerden sonra yavaş adımları sesin yükselişine göre merakla -ve biraz da endişeyle- koşar adımlara dönüştü. Bu YiLing'in ormanında gezerken kaybettiği A-Yuan anılarından gelen bir tepki olsa gerek.
Neden canı çıkarmış gibi ağlıyor?
Artık ses çok yakınlardan geliyordu, bu yüzden durdu ve keskin gözlerini
etrafta gezdirdi. Koşmaktan nefes nefese kalmıştı, yüzü koştuğundan yanıyor ve kulakları uğuldamaya başlamıştı. Tanımadığı çocuk için oluşmuş endişesi büyümüştü çünkü görünürde hiçbir yetişkin yoktu. Kaşları çatıldı. "Kimse var mı?"Çocuk boğazını yırtmaya çalışırcasına ağlamaya başladı. Sanki yardım istiyordu, sonunda birisinin yardım çığlıklarını duyduğu mutluluğu ya da fark edilme isteği ile daha da bağırıyordu. Wei WuXian, telaşla etrafı aramaya başladı. Çalıların arasına, taşların arkasına ve ağaçların tepelerine bile baktı fakat bebeği bulamadı. Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştı, telaştan doğru düzgün düşünemediğinin farkındaydı. Normalde böyle bir durumda sakin olabilirdi fakat şu anki durum az kalsın şiddetli cesetlerin saldırısına uğrayacak A-Yuan anılarını tekrar yaşatıyordu. Bir süre yerinde durup sesin tam olarak nereden geldiğini kestirmeye çalıştı. Ardından biraz ilerideki çalılardan birini araladığında az ilerisinde yıpranmış kumaşlara sarılmış bir yumak gördü.
Çalının arasından geçip çocuğa ulaştığı vakit kaşları çatıldı. Çocuk en fazla bir veya iki günlük olabilirdi, oldukça çelimsizdi ve gözlerini açamıyormuş gibi görünüyordu. Sarıldığı ince kumaş onu koruyamamış, soğuktan teninin kızarmasını sağlamıştı, dudakları morarmaya başlamıştı. Tir tir titriyordu. Ayrıca vücudunda beyaz beyaz kuru lekeler vardı.
"Oh, Tanrılar." Gördüğü şey kalbin merhametle titremesini sağladı ve onu her şeyden koruyabilmek için kollarını ona uzattı. Küçük bebeğin sesi onu yakınında duyduğu zaman biraz azalmıştı, ona sarıldığı zaman daha da kısıklaştı. Bu adamın yüzünde sevgi dolu bir gülümseme oluşturdu. Fakat elleri kumaşın ardından bile bebeğin ne kadar soğuk olduğunu hissedebiliyordu, bu da Wei WuXian'ın kaşlarının çatılmasını sağladı. "Çok soğuk."