-12 yıl önce-Zeus afallamıştı.
Bir karşı atağın geleceğini biliyordu fakat...
Bu kadar 'Güzel' bir atak beklemiyordu. Tanrılar aşkına! Bir de Afrodit güzellik tanrıçası olduğunu iddia ediyordu. Asıl bu kadın güzelliğin ta kendisiydi.
Ama hayır, bu defa Hera'ya ettiği yemini bozmamalıydı. Ne kadar güzel olursa olsun Zeus evli bir adamdı. Kendine bunu sürekli hatırlatmalıydı. Bir karşısındaki kadını bir de yaşlı karısını düşündü.Son bir kez diye düşündü. Bu son olacak ve bir daha karımdan başka kimseye el sürmeyeceğim. Ve ardından ormanın içindeki güzeller güzeli kadına gitti.
-Şimdi-
Küçük kız yalnızdı.
Küçük kızın arkadaşları vardı.
Küçük kızın ailesi vardı.
Ama küçük kız yalnızdı.
Sanki o bir tanrıça değilmiş gibi davranıyorlardı arkadaşları. Sanki çok daha büyük, çok daha yüceymiş gibi. Bu durum küçük kızın hoşuna gidiyordu tabii. Ama bir yandan da sıkıyordu. Bir gün onun o kadar da yüce olmadığını anlamalarından ödü kopuyordu.
Annesinin bile beklentileri çok yüksekti.Kurallar vardı, çok sıkı kurallar vardı ve bu artık sıkıcı bir hale gelmişti.
Sen daha 11 yaşındasın diye düşündü. Eminim senin yaşadıklarını herkes yaşamıştır. Eminim senin yaşadıklarının zor olduğunu düşündüğünü birine söylersen, sana gülerler.
Kız açtı. Bilgiye aç. Gelişmesi gerekiyordu, öğrenmesi gerekiyordu; diğer gezegenler hakkında bir sürü parşomen okumuştu. Dhornjlar, Nimfalar, Na'viler ve en çok da Ejderhalar...
Yavaşça oturduğu bulutlardan kalktı. Anneannesine gitme zamanı gelmişti. Yavru bir Anka kuşuna dönüştü ve anneannesinin sarayının yolunu tuttu. Saraya bir Anka kuşu olarak girerse onun için pek de olumlu şeyler olmayacağının farkındaydı. Saraya ulaşmadan önceki devasa köprünün önünde eski haline döndü. Kuş olmayı seviyordu. Uçmayı seviyorsun diye düzeltti kendini.
Saraya vardığında muhafızlardan anneannesine geldiğini söylememelerini istedi. Söyleyeceklerini biliyordu, bu yüzden muhafızların arka ceplerinde duran ve haberleşmeye yarayan küçük büyülü zilleri kullanılamayacak hale gelene kadar büyüyle büktü.
Anneannesinin odasına giderken anneannesini gizlice dinlemeyi ne kadar da sevdiğini hatırladı. En son birkaç ay önce yakalanmadan önce yapmıştı bunu. Ve şimdi de kendine engel olamamıştı. Merak ediyordu anneannesi neler planlıyordu?
Kapının önüne geldiğinde eğer her zamanki gibi kapıyı büyüyle görünmez kılsaydı anneannesi bunu daha önceden de yaptığını bildiğinden yakalanırdı. O zaman tek bir çare var diye düşündü. Aynadan izleyecekti. Bu görünmezlik büyüsüne kıyasla biraz daha riskliydi. Zaten bu yüzden anneannesinin onun bu büyüyü yaptığını tahmin edemeyecek olması onun yakalanma olasılığını düşürüyordu.
Hafifçe büyüyü mırıldandı. Kendini yansıma odasında buldu. Bu oda kitaplarda hep Echo'nun odası olarak tasvir ediliyordu. Kendini beğenmişlerin odası gibi saçma bir espri ile birlikte. Küçük kız bir sürü aynayla aynı yerdeydi şimdi. Burası... sonsuzdu.
Aynalara büyü haricinde çok bakmazdı. Görünüşünden rahatsız değildi fakat aynaya bakmak orada görünen kişinin kendi olduğunu kabullenmek zor geliyordu. Çilleri ve Kızıl saçları onu eşsiz kılıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE CRIMSON DRAGON
FantasyZeus afallamıştı. Bir karşı atağın geleceğini biliyordu fakat... Bu kadar 'Güzel' bir atak beklemiyordu. Tanrılar aşkına! Bir de Afrodit Güzellik Tanrıçası olduğunu iddia ediyordu. Asıl bu kadın güzelliğin ta kendisiydi. Ama hayır, bu defa H...