4

72 3 1
                                    

Son dersin bitiminde derin bir nefes verdim ve eşyalarımı toplayıp sınıftan çıktım. Merdivenlerden aşağı inip çıkışa doğru ilerledim. Kapıdan çıkakken Hannah'nın sesiyle arkamı döndüm.

"Acil gelmen gerek." dedi nefes nefese kalmış bir şekilde.

"Neler oluyor?" diye sordum hemen. Bir günüm de normal geçse şaşıracaktım.

"Sizinkiler," nefesini toplamaya çalışıp tekrar konuştu. "Sizinkiler yine kavga ediyor." dedi.

Nerede olduklarını sorunca onunla beraber okulun arka bahçesine doğru ilerledik hızlı adımlarla. Bahçeye vardığımızda herkesin toplandığı alana doğru koştuk. Ve evet, gerçekten de kavga ediyorlardı.

Bazı öğretmenler ayırmaya çalışıyordu ama başardıkları söylenemezdi. Bill ve David tanımadığım diğer çocuklarla yumruk yumruğa girmişlerdi. Biri şu işi bitirmezse iki taraf da günün sonunda hastaneye gideceklerdi. Dayanamayıp araya girdim ve Bill'i kolundan tutup çekiştirdim.

"Kes şunu Bill. Konuşup da halledemediğin şey ne?" dedim. Ama duyduğundan şüpheliyim ki yüzüme bile bakmadı. O sırada birden bire kendimi yerde buldum. Evet, itilmiştim.

"Git başımdan Stacy!" diye bağırdı bana doğru. Hatta kükredi bile diyebilirim. Artık bütün dikkat ikimizin üzerindeydi. Tanımadığım biri elini uzattı ve kalkmam için yardımcı oldu. Üstümü silkeleyip yere düşen çantamı ordan aldım ve omzuma taktım.

"Siktiğimin cehennemine git." dedim oradan uzaklaşmadan önce. Sinirim o kadar bozulmuştu ki ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Hızlı adımlarımla okulun otoparkına vardım ve arabaya atlayıp sürmeye başladım.

Her şeyin üst üste gelmesinden sıkılmıştım artık. Sadece normal bir hayat istiyordum. Belki de her şey benim hatamdı. Normal insanlar dururken neden hep sorunlu kişileri buluyordum ki?

Düşüncelerimi ayıran şey telefonumun zil sesi oldu. Şansa kırmızı ışıkta durmuştum. Telefonu alıp kimin olduğuna baktım. Bill. İçimden bir küfür edip aramayı reddettim. Ardından telefonu kapatıp çantama attım.

Beni resmen yere atmıştı. Düşündükçe deliye dönüyordum. O an fiziksel olarak çok güçlü olup onu aynı şekilde itmeyi istedim. Ama bu bedenimle bunu asla beceremezdim. Her şey bir yana bu hareketi ondan beklemezdim. Her zaman herkese sinirlenir bana sinirlenmez diye düşünürdüm. Ama artık bu düşüncemin saçma olduğunu anlamıştım.

Sinirlerimin biraz gevşemesini istiyordum. Çarenin ne olduğunu aklıma getirdikçe gülümsüyordum. William'ın barına gelince arabayı park ettim. Burası pis işlerin döndüğü bardı. Mükemmel arkadaş grubum sayesinde pislik yerlerin çoğunu keşfetmiştim.

İçeriye girip barmenlerin olduğu tarafa ilerledim. O sırada biraz göz gezdirdim ve daha akşam olmamasına rağmen kalabalık olduğunu gördüm. Sanırım bugün herkesin kafası bozuktu diye geçirdim içimden. Bu düşünceme sırıtırken barmen tezgahının arka tarafına geçtim.

Burası gizli kısımdı. Bizimkilerle birkaç kez gelip gittiğim için tanınmış kişi olmuştum ve geçmeme izin vardı. Kapıyı açtığımda kafayı bulan birkaç kişi ile karşılaşmam bir oldu. Bakışlarımı gezdirip William'ı aramaya başladım. Köşede bir kızla konuştuğunu görünce adımlarım çoktan ilerliyordu.

Aslında bar William'ın değildi. Hep burada takıldığı için William'ın barı diyorduk. Beni gördüğünde kızı gönderdi ve yanıma gelip selamlaştı. Herkesle aynı selamlaşmayı yapıyordu.

"Diğerleri yok mu?" diye sordu arka tarafıma bakarken. Normalde tek gelmediğimi bildiği için sorduğunu biliyordum.

"Hayır." dedim. Bakışlarıyla beni baştan aşağı süzdü. Biraz rahatsız olsam da belli etmemiştim.

"Tek mi içeceksin?" diyince kafamı salladım. Sırıttı ve beklememi söyleyip aşağı inen merdivenlere doğru ilerledi.

Onu beklerken biraz daha etrafa göz gezdirmiştim. Burdakilerin geneli genç kişilerdi. Hatta liseliler. Bilirsiniz ilk yanlışlar lisede yapılır.

"Bu kadar yeterli olur mu?" duyduğum soruyla arkamı döndüm. William'ın elindeki poşeti alıp içine baktım.

"Evet, teşekkür ederim." diyip yüzüne baktım.

"Eğer tek içmek istemezsen sana eşlik edebilirim." kulağıma eğilip fısıldarken bir yandan da çenemi okşadı. Hemen kendimi geriye çektim. Bu çocuk beni biraz ürkütmeye başlamıştı.

"Borcumu söyle Will." dedim konuyu değiştirirken. Gözlerini devirip fiyatı söylediğinde çantamdan bir miktar çıkarıp ona verdim ve oradan uzaklaştım.

Arabaya geri döndüğümde aklımda tek bir soru vardı. Nerede içecektim? Eğer eve gidersem Millie içmemi engellerdi. Bu yüzden yakın arkadaşım olan Karla'nın evine gitmeye karar verdim. Arabayı hızla sürmeye başladım. Çünkü canım daha çok istemeye başlamıştı.

Karla'nın evine geldiğimde apartmana girip asansöre bindim. Asansör kapısı açıldığında indim ve daireye ilerleyip zile bastım. Açmayınca bir kere daha basıp bekledim. Kapı açılınca uykulu gözlerle bana bakan Karla'ya gülümseyip sarıldım. Beni gördüğüne şaşırmış olacak ki o da aynı şekilde sarıldı.

İçeri girip biraz sohbet ettik ve ona bir sürprizim olduğumu söyledim. Çantamdaki poşeti çıkarıp salladığımda bana şeytani bir gülümseme gönderdi.

"Hadi şu şeyin tadına bakalım." dedi ve poşeti elimden alıp açtı. Onunla paylaşmanın vermiş olduğu üzüntü biraz olsun vardı. Ama şimdilik bunu düşünmeyip rahatlamanın vereceği mutluluğu düşündüm.

***

Sabah uyandığımda kendimi bir koltuğun üzerinde buldum. Gözlerimi birkaç kez elimle ovuşturdum ve etrafa baktım. Ortalık iyice dağılmış durumdaydı. İyice kafayı bulmuş olmalıyız diye geçirdim aklımdan.

Birkaç dakika sonra dün olan her şey yeni yeni kafamda canlanıyordu. Ayağa kalkıp Karla'nın banyosuna doğru ilerledim. Ellerimi ve yüzümü yıkayıp banyodan çıktım. Karla uyuyor mu diye yatak odasına doğru ilerledim. Kapıyı açtığımda orada olmadığını gördüm.

Salona ilerleyip çantamdan telefonumu alıp açtım. Belki bir mesaj bırakmıştır dedim kendi kendime. Açtığım gibi bildirimler gelmeye başlamıştı. İçlerinden Karla'nın ismini aradım ve düşündüğüm gibi bir mesaj bırakmıştı.

Karla: Erkenden işe gitmem gerekti. Başka zaman tekrar yapalım ;)

Mesaja sırıtıp telefonu kilitledim. Yerde duran ayakkabılarımı giydim ve çantamı alıp kapıya ilerledim. Yan tarafta duran aynaya bakıp üstümü şöyle bir düzelttim. Ardından evden çıkıp kendi evime doğru yola koyuldum.

Arabayı kendi evimin önüne park edip dışarı çıktım. Bir süre etrafa bakındım. Tanıdık bir şeyler arıyordu gözlerim. Eğer Justin, Millie ile benim aynı evde yaşadığımı biliyorsa kesin buralara gelmiştir diye düşündüm.

Bir şey bulamayınca kapıya doğru ilerledim. Çantamdan anahtarımı aldıktan sonra kapıyı açıp içeri girdim.

"Ben geldim." diye seslendim. Ses gelmeyince Millie evde değil sandım. Salona gidip kendimi koltuğa attım. Odama çıkmaya hâlim kalmamıştı. Yorgun hissediyordum ve biraz uykuya ihtiyacım vardı.

Koltuğa güzelce uzanıp gözlerimi kapattım. O sırada merdivenlerden gelen birkaç adım sesi duydum.

"Sen evde miydin?" diye mırıldandım. Millie'den ses gelmeyince yerimde doğrulup merdivenlerin olduğu tarafa baktım.

"Ryan?"



















ha?

Loyalty // BieberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin