0.2

2K 181 212
                                    

Sinan hissettiği inanılmaz yorgunlukla açmıştı gözlerini yeni güne. Elini kıpırdatacak kadar bile enerjisi yoktu. Hastalığa davetkar bünyesi dakikalarca yağmurda ıslanmasıyla bitap düşmüştü haliyle. Bir doktora görünse iyi olacaktı. Bu haliyle nasıl başaracaktı bilmiyordu ama yine de çabalayarak zorla da olsa ayağa kalktı.

Hastaneye gitmişti gitmesine ama aile faktörünü düşünememişti. İmzaları olmadan serum bile taktıramıyordu, işe bak. Doktora bir şeyler uydurarak dışarı çıktı. Babasını arasa bile zahmet edip buraya kadar gelmeyeceğini biliyordu. Zaten aramak da istemiyordu. Birine ihtiyaç duymaktan nefret ederdi.

Eve doğru gitmeye yeltendiği sırada daha birkaç adım dahi atmadan başının döndüğünü hissetti. Ve sonra da daha ne olduğunu bile anlayamadan karanlığa gömülmüştü her yer.

· · ·

Sert bir şekilde çalan kapı yüzünden zar zor gözlerini açtı Sinan. Bu da kimdi şimdi? Babası yine Nihal için eşya almaya gelmişti kesin. Adam utanmasa bütün evi alıp götürecekti. Gerçi utandığını da düşünmüyordu, taşıyabilse götürürdü her şeyi.

Fakat kapıyı açtığında karşısına çıkan kişiyi görünce şaşırmıştı. Osman? Ne alakaydı şimdi?

Osman Sinan'ı dikkatle süzdü önce. Zaten hep öyle görünen çocuk şimdi daha da yorgun görünüyordu. Ona bakarken daldığını bile fark etmemişti. Yüz ifadesini düzeltip bakışlarını çekti Sinan'dan. Ardından bir şeyler söyleyerek içeri girdi.

"Bunu Işık gönderdi. Kendisinin ödev yapması gerekiyormuş. Acilmiş, yoksa kendisi getirecekmiş."

Sinan'ın Işık ismini duyunca adeta yüzü aydınlanmıştı. Osman da fark etmişti tabii hemen bunu.

"Ama ne yazık ki gelemedi, ben geldim. Şansına küs."

Sinan koltuğa doğru ilerken birkaç kelime söylemişti. Aynı zamanda da yorganı üzerine örtmeye çalışıyordu.

"Gerek yoktu."

Osman oflayıp hasta çocuğun yanına ilerledi. Ateşini kontrol etmek için elini alnına götürmüştü.

"Senin ateşin var."

Sinan yorgana daha çok sarıldı.

"Boş ver."

Osman kaşlarını çatmıştı.

"Olmaz öyle."

Yorganı üzerinden çekti hasta çocuğun.

"Üşüyorum."

"Yanıyorsun. Tişörtünü de çıkar."

Sinan omuz silkti.

"Hayır."

"Sinan."

Karşısındakinin sinirli bakışlarını görünce oflayarak tişörtüne uzandı ve çıkardı üzerinden. O sırada Osman'ın bakışları kısa süreliğine Sinan'ın vücuduna kaymıştı.

Sinan koltuğun kenarındaki matarasına uzandığı sırada yanındaki çocuk hayretle konuşmuştu.

"Cidden şu an da bunu mu içeceksin?"

"Evet? Vücudum ısınmıyor en azından içim ısınsın."

"Olmaz."

Sinan artık sinirlenmişti. Deminden beri dediği her şeyi yapıyordu zaten.

"Sen niye buna karışıyorsun?"

"Çünkü biz arkadaşız."

Bakışlarını yere indirerek konuşmasına devam etti Osman.

"Daha da kötüleşmeni istemiyorum."

Bu cümleler Sinan'ın iyice sinirlerini bozmuştu.

"Dün pek de öyle demiyordun."

Osman dikkatle Sinan'a bakıyordu. Dün öyle konuştuğu için çoktan pişman olduğu belli oluyordu bakışlarından.

"Bak Sinan, o an biraz sinirliydim sana hala. O yüzden ağzımdan çıkıverdi. Sen de biliyorsun öyle şeyler söylemek istemediğimi."

Sinan sert bakışlarını hiç bozmadan konuştu.

"Bilmiyorum."

Osman kendinin bile zor duyacağı bir sesle bir şeyler söylemişti.

"Evet. Bilmiyorsun. Sen hiçbir şey bilmiyorsun."

"Efendim?"

"Yok bir şey Sinan "

Sinan umursamayarak omuz silkmiş ve matarasını kafaya dikmişti. Tam o sırada Osman hızla Sinan'ın kolunu kendine çekti. Biraz fazla güç uygulamış olacak ki, bir de Sinan hastalığından dolayı baya halsizdi, çocuğun bedeni Osman'a doğru fazlaca yaklaşmıştı.

Anın etkisiyle Osman hareket edememişti ve bakışlarını da Sinan'ın gözlerinden çekemiyordu. Sinan da sanki bu bir yarışmış gibi bakmaya devam ediyordu. Bakışma hala devam ederken Osman artık gerginlikle yutkunmuştu. Bu sırada Sinan'ın bakışları onun hareket eden adem elmasına kaydı. Sonra daha da sert bir şekilde bakışlarını yöneltmişti karşısındaki çocuğa.

Ardından yönelttiği soru, zaten tuhaf bir şekilde gergin olan ortamı daha da germişti.

"Neyi bilmiyormuşum ben?"

SON KISMI HAYAL EDİP KENDİ KENDİME DELİRİYORUM.

wild world, sinmanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin