Her gün geçen günden farksız aynı güne uyanıyorum. İnsan hayatında farklı bir şey olsun ama güzel olsun ister ya ben artık onu da geçtim farklı bir şey olsun da isterse kötü olsun ama iyi de olsa fena olmazdı hani. Aaa kendimi tanıtmayı unuttum bak, dedim ya ne yapacağımı bilmiyorum, karışık olabilir diye, şimdiden kusuruma bakmayın. Ben 22 yaşında, hayata tutunmaya çalışan, arkadaşları üzgün olduğunda onlara sürekli mantıklı pozitif şeyler söyleyen ama kendisinde o söylediklerinin zerresini uygulamayan bir genç kızım ama tamamen beden yaşıma bakarak genç diyorum ruhuma bakarsam çok yaşlıyım.
Hani olur ya çevremizde sırf aile baskısından kurtulmak için evlenen kızlar, ben o kızlardan hiç olmak istemedim, ailemi çok sevdiğimden mi hayır, erkeği kurtuluş olarak görmüyordum. Ailemden kurtulmak için hep çalışmak istedim. Üniversite zamanımda sırf aileme yaranmak ve bir açıdan da onlarda kurtulmak için istemeyerek tatilde evime geldiğimde yani köye, tarlaya giderdim, bugün okula dönecem mesela o gün bile eve erken geleceğimizi düşünür yine tarlaya giderdim ama bu nankör aileme yine yaranamazdım.
Bu hikayede bazen annemi bazen babamı kötüleyeceğim. Evet bunu yapacağım, yaşadıklarımı anlatacağım çünkü, annesi ya da babası olmayanlar bana kızabilir ama ben en başında da söylediğim gibi bu kitapta düşüncelerimi yazacağım, gelişi güzel yazacağım, o an aklıma ne gelirse onu yazacağım.
Dediğim gibi işte erkeği kurtuluş olarak gören kızlardan değildim ve öyle olanları da kınım kınım kınıyordum. Ailemden kurtulmak için hep çalışmak onlardan uzaklaşmak istedim, bir fabrikada çalışmaya başladım, orda bir çocuk vardı ve gülüşüyle içimi o kadar ısıtıyordu ki tarifi imkansız, her zaman mantığı ile hareket eden ben ona karşı mantıkçı olmadım, fabrika çalışanlarının düşüncelerine aldırış etmeden o güzel gülüşünü görmek için sürekli ona bakıyordum, ama hayat mutluluğumu çok görüp beni o fabrikadan alıp çıkardı, sonrasında şehir değiştirdik ama ben onunla konuşmaya devam ettim, her konuşmamızda o gülüşü aklıma geliyor ve onunla konuşurken ne yaptığımı, ne dediğimi bilmiyordum, delice gülüp eğleniyorduk, o benden ben ondan deliydim ikimiz konuşurken.