five

215 43 26
                                    

Görüş açısına giren kırmızı ayakkabılar ile zar zor aldığı nefeslerinin arasında güldü Seokwoo

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Görüş açısına giren kırmızı ayakkabılar ile zar zor aldığı nefeslerinin arasında güldü Seokwoo. Çoktan ölmüş ve cennete gitmiş olmalıydı.

Jungeun, evinin bir sokak ilerisinde yerde bir adam gördüğünde telaşla yanına koştu. Mektup biraz bekleyebilirdi. Adamın yanına çökerek onu kontrol etti. Nefes almakta zorlandığını gördüğünde kot eteğinin cebinden hızlıca telefonunu çıkarttı. Acil servisin numarasını tuşladı ve kulağına götüreceği sırada adamın bileğindeki eli, ona engel oldu. Adam almaya çalıştığı nefeslerinin arasından güçlükle fısıldadı. "Cebimde ilacım var."

Jungeun, elini onun cebine götürdüğünde; Seokwoo telaşla mırıldandı. "Diğeri, diğer cebim."  O cebine elini atarsa mektubu bulurdu ve bu iyi olmazdı. Henüz bilmemesi gerekiyordu.

Jungeun kafasını sallayarak elini adamın diğer cebine attı. Çıkardığı mavi, küçük, 'L' şeklindeki plastik kutuyu aldı ve alt ucundaki kapağı çıkarttı. Adamın oturmasına yardımcı olurken, elindeki ilaca baktı. "Ben bunun nasıl uygulanacağını bilmiyorum." Dedi gözlerini adama çevirirken.

Seokwoo onun elinden ilacı alarak ciğerlerine zorla aldığı nefesi dışarı verdi ve plastik kutunun kapağı çıkmış tarafını ağzına dayadı. Kutunun üstündeki ilaca bastırarak içindeki gazı ağzına püskürttü. Bununla eş zamanlı olarak aldığı, en azından almayı denediği, nefes ile ilaç ciğerlerine doldu. Bunu birkaç kere daha tekrarladığında biraz daha rahatlamıştı. Eh, çok alışılmadık bir durum değildi ya. Ne zaman biraz fazla yorulsa nefes darlığı krizi tutar, biri yardım edene kadar son nefesini verirmişçesine beklerdi.

Başını yavaşça kaldırarak karşısındaki kızın endişeli yüzüne baktı.

Jungeun elini saçlarından geçirdi. "İyi misin? İstersen bir hastaneye gidebiliriz."

Seokwoo kafasını iki yana salladı ve gülümseyerek ayağa kalktı. Jungeun'a da kalkması için elini uzattığında konuştu. "Gerek yok, arada bir olan bir şey. Hayatımı kurtardığın için teşekkğr ederim."

Jungeun onun uzattığı eli tutarak ayağa kalktı. "Hayır, hayır. Önemli değil. Yine de hastaneye gitsek iyi olabilirdi." Seokwoo onun bu ısrarcı hâline güldü, çok sevimliydi. "Üzgünüm ama gitmem gerekiyor." Jungeun'ın içi rahat etmemiş olsa da gülümsedi. "Görüşürüz, o hâlde."

Seokwoo, ona "Görüşürüz." dedikten sonra birkaç saniye gözden kaybolmasını beklemiş ve o gözden kaybolduğunda hızla bir sokak ötede olan Jungeun'ın evine koşmaya kaldığı yerden devam etmişti.

Evin önüne vardığında, yavaşça bahçeyi saran çitleri geçerek evin önüne kadar yürüdü. Acele etmeliydi. Cebinden, yolda düştüğü için biraz buruşmuş, zarfı çıkarttı ve kapının önündeki paspasın üzerine bıraktı. Jungeun'ın gelmesinin çok uzun sürmeyeceğini düşünerek iki seferdir yaptığını yaparak tek katlı, müstakil evin beyaz duvarının arkasına saklandı ve onu beklemeye başladı.

letters from the unknown [kim lip + rowoon] ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin