◇ 1. Bölüm ◇

32 17 4
                                    

Herkes merak eder. Yani en azından ben merak ediyorum "Özel yeteneklere sahip olan kişiler var mıdır?" diye. Hani vardır ya filmlerde bilirsiniz: Görünmezlik Gücü,Uçabilme falan. Şu an bunu okuyan kişi buna belki "Evet" der. Belki de "Hayır". Ama bana soracak olursanız kesinlikle "Evet" derdim. Çünkü ben zaten öyle biriyim. Bu benim hikayem. Bu benim Sıra dışı Hikayem.

○○○

Önümdeki kitabı kapatıp ayağa kalktım. Her yerim uyuşmuştu. Esnedim. Bitirdiğim kitabın etkisiyle kendi kendime konuşmaya başladım. "Ah siz insanlar! Neden inanmazlar böyle şeylere." Masanın üzerindeki kitabı alıp sıkıca sarıldım. Beni anlayan tek kişi oydu. Kitaptan bahsetmiyorum. Kitabın yazarı olan JK. Rowling. Bayılıyorum ona. Çünkü sıra dışı varlıkların olduğunu düşünüyor. Tıpkı benim gibi. Yani ben sıra dışı bir varlık olduğumu biliyorum. Ama benim gibi sıra dışı bir başka varlık var mıdır bilmem. "Sadece ben miyim?" diye sorarım kendime. Telefonumun alarmı kulaklarımı doldurduğunda yüzümü buruşturdum. İşe gidecektim. O lanet olası patronun yanına. Dudaklarımı büküp gözlerimi kapattım. Gözlerimi kapattığım gibi gözümde canlandı. Zeynep Hanım'ın (patronum) beni azarladığını. Yapmacık bir ağlamayla odama doğru yürüdüm. Üstümü giyindim. Ceketimi ve çantamı alıp dışarı çıktım. Metro ile iş yerine ulaştım. Odama girdim. Ve eşyalarımı kenara bırakıp çalışmaya başladım. Masamın üzerinde bir not vardı.
"Bugün meşgulüm. Bu yüzden bugünkü toplantıda sen yer alacaksın. Biliyorsundur. Yıldız holding bizimle çalışmak istiyor. Toplantı yerini ve saatini sana Sibel Hanım söyleyecek.

Zeynep Şirin"

Ah bu kadın beni öldürecek. Masamın üzerinde birikmiş olan dosyalara baktım. Eğer toplantıya gidersem bunları bitirmem akşama kadar sürebilirdi. Bu kadından nefret ediyordum. Odamdan çıkıp Sibel'in yanına gittim. Bu arada Sibel benim sınırlı sayıda en iyi dostlarımdandı. Tatlı bir yapısı vardı. Ama o benim bir insan olmadığımı bilmiyordu. Odasına girdim. O beyaz bir kağıdın üzerine bir şey çiziyordu. Köstüm gibi bir şeydi. Ve harika bir şekilde çizilmişti. Ben geldiğim gibi kağıdı çekmeceye attı. Görmemiş gibi davrandım. Odada ki koltuklardan birine oturdum. Bana tedirgin bir şekilde gülerek "Hoş geldin Nur." dedi. Bende ona gülümsedim. "Hoş bulduk. Zeynep Hanım sana toplantının yerini ve saatin-". Benim sözümü kesip elime bir kağıt sıkıştırdı. Kağıdın üzerinde yazılanları içimden okudum.
"Yıldız Holding'e gittiğinde oradaki patronun sekreteri sana yardım edecek. Saat 12.30'da orada ol."
Kolumdaki saate baktım. Gözlerim fal taşı gibi açıldı. Saat 12.10'du. Sibel'e hiçbir şey demeden odadan çıktım. Kendi odamdan ceketimi alıp hemen şirketten çıktım. Taksiyle Yıldız Holding'e ulaştığımda saat 12.25'ti. Güle oynaya holdinge girdim. Girdiğim gibi bana yaklaşan bir hoş bayan gördüm. Benim yanıma geldi. "Siz Nur Hanım olmalısınız?" Başımı sallayarak "Evet" dedim. Hoş bayan arkasını dönüp giderken birden bana baktı. "Gelmiyor musunuz?". Sonra yine arkasına dönüp yürüdü. Peşinden gittim. Bir odaya girdi. Bende tam girecekken kapıyı üstüme kapattı. Gıcık kadın. Birkaç saniye sonra kapı açıldı. O gıcık kadın başını eğerek odayı işaret etti."Buyurun." Odaya girdim. Çok moderndi. Kocaman kahverengi masa ve masanın üzerinde ise bir sürü dosya vardı. Hayatım boyunca veri işlemlerini yaptığım dosyaların sayısından fazlaydı. Masanın arkası ise tamamen camdı. Harika bir manzara vardı. Yanımda olduğunu yeni fark ettiğim adam bana ellini uzatıp "Hoş geldiniz Zeynep Hanım." dedi. Bana Zeynep Hanım demesi çok iticiydi ve tüylerimi diken diken oluyordu. Yapmacık bir gülümsemeyle "Ben Zeynep Hanım'ın sekreteri Nur" dedim. Ve onun havadaki elini sıktım. O da kafasını eğerek benden özür diledi. Masanın önündeki 2 deri koltuğa oturduk. Ve sonra o bir şey hatırlamış gibi bana baktı."Bu arada benim adım Oğuz." Bende yine yapmacık bir gülümsemeyle "Tanıştığımıza memnun oldum." dedim. Bana iyice odaklandı ve konuşmaya başladı. "Zeynep Hanım size anlatmıştır. Sizle iş birliği yapmak istiyoruz. Biliyorsunuz ki bugünlerde Yıldız Holding büyük bir çöküşte. Yani sizin bize yardım etmenizi istiyorum." İşle ilgili konuşmaya başladık. Bana sunduğu vaatler çok iyi sayılmazdı. Hatta bence berbattı. Bu yüzden onu isteksizce dinliyordum. Anlattıkları bittiğinde benim kabul edip etmeyeceğimi sordu. Bende yapmacık bir şekilde üzüldüm. "Üzgünüm ama sunduğunu şeyler altında sizinle çalışamayız. " dedim. Başını sallayarak 'Sizi anlıyorum.' dedi. Ayağa kalktım. Kapıya doğru yönlendiğim de birden kolumu çekip beni kendisine döndürdü. Gözlerini tam açmıştı. Gözlerini gözlerime dikti. Bir iki adım geriledim. Bana emir verici bir ses tonuyla şunları söylemeye başladı.
"

Bizimle çalışacaksınız. Koşulsuz şartsız. Patronuna benim harika vaatler sunduğumu söyleyeceksin." Korkup bir adım geri gittim. Korktuğum şey ses tonu falan değildi söylediği her kelimede gözlerinin daha kırmızı olmasıydı. Cümlesini bitirdiğinde gözleri bordo renginden normal ela rengine geri döndü. Sonra elini havaya kaldırıp parmaklarını şıklattı. Ben gözlerim kocaman bir şekilde açılmış ona bakıyordum. Önceki halinden eser kalmamış şekilde bana baktı. Ve şöyle sordu. "Ee bizimle çalışıyor musunuz?" Kafamı 'Hayır' anlamında salladım ve değişik bir ses tonuyla konuşmaya başladım.
"Oğuz Bey anlıyorum. Şirketiniz resmen koca bir bataklıkta. Ve bizim sizi o bataklıktan çıkarmamızı bekliyorsunuz. Ama biz sizi kurtarmaya çalışırken kendimizi de bataklığa batıracağız. Bu yüzden anlayın beni. Sizinle çalışamayız."
Gözleri şaşırmış gibi kocaman bir şekilde açıldı ve kaşlarını çattı. Beni baştan aşağı süzdü. "Nasıl olur?" Ona anlamamış bir şekilde baktım. Birden deli gibi davranıp odada volta atmaya başladı. Sonra yine bana yaklaştı. Önümde durdu. "Yanlış yapmış olmalıyım." Ben ona hala anlamamış bir şekilde bakarken yine aynı şeyi yaptı. Gözleri kırmızı olmaya başladı. "Bizim şirketimizle çalışacaksınız. Bize elinizden gelen yardımın en iyisini yapacaksınız." Bunları söylerken söylediği her kelimede bana daha çok yaklaşıyor. Bu yüzden de ben adım adım geri gidiyordum. En sonunda duvarla onun arasında kalınca onu uyardım."Bakın Oğuz Bey bana bir adım daha yaklaşırsanız çok kötü şeyler olacak." O beni dinlemiyor. Dediklerini tekrar ediyordu. En sonunda en sonunda elimi yumruk yapıp onun karnına yapıştırdım Karşıdaki duvara posladı. Ah! Olamaz yine oluyordu. Koşa koşa odadan çıkıp Holding'in tuvaletine girdim. Aynadan kendime baktım. Başlıyordu.
Kalbim sıkışıyordu. Kendimi sakinleştirmeye çalıştım. "Tamam Nur sakin ol. Geçti. Tamam. Sakin ol. Burundan al ağızdan ver. Burundan al ağızdan ver." Musluğun vanasına elimi koydum ve koyduğum gibi musluk vanası büküldü. Sakin olmalıydım. Size başta bahsettiğim fantastik yeteneğim buydu. Sinirlenince, heyecanlanınca ve öfkelendiğim zamanlarda böyle oluyordu. Ve ben bundan nefret ediyordum. En son bir hafta önce yaşamıştım bunu. O da metrodaki bir kadının çantasını çalan iki herif yüzündendi. Bu yeteneğimi fazla kullanmak istemiyorum. Çünkü insanlara acayip büyük bir şekilde zarar veriyorum. Araştırmama göre insan vücudunun üzerinde yaptığım zarar ölüme kadar gidebiliyordu. Sakın yanlış anlamayın. Bu araştırmada tabi ki de bir insan öldürmedim. Buna benzer olaylar benim vücuduma şoklama gibi bir şeydi. Son kez derin bir nefes alıp verdikten sonra tuvaletten çıkıp Holding çıkışına doğru yürüdüm. O şizofrenin kapısının önünden geçerken içeride kalabalık ve kargaşa olduğunu gördüm. Herkes oraya toplandığı için koca Holding bomboş gözüküyordu. Hızlı adımlarla Holding'den çıktım. Aklımda tek bir soru vardı. "O şizofrenik adamın gözleri neden kırmızı olmuştu?" Temiz hava almak adına yürüyerek eve gitmek istedim. Yoldayken aklımdaki soruya 2 cevap buldum. Birincisi bence benim gördüğüm halüsinasyon idi. İkinci düşüncem ise ki bu çok saçma. O da acaba benim gibi sıra dışı biri olabilir mi? Birinciyi daha mantıklı görüyorum. Bunları düşünürken yolda acayip yavaş yürüyordum. Kendime gelip daha hızlı yürümeye başladım. Arkamda da yürüyen bir adam vardı. İlk başta yolunun belki burası olduğunu düşündüm ama bilmediğim sokaklara girip çıkarken yine peşimden geldiği için çok tedirgindim. Birkaç dakika sonra hızlı adımlarım koşmaya dönüştü. Ve o adamda benim peşimden koşuyordu. Hava kararmaya başlamıştı. Ayaklarım artık yoruluyordu. O ise hızından ödün vermiyordu. En sonunda çıkmaz bir sokağa girince arkamı döndüm. Bu şizofren adamdı. Yani Oğuz'du. Yine mi dayak istiyordu? O da nefes nefes kalmıştı. İkimizde derin nefes alıp veriyorduk. Bana yaklaştı. Onu bağırarak uyardım. "Bak sakın yaklaşma! Sana zarar verebilirim. Hatta seni öldürebili-" birden sustum. Çünkü kalbim sıkışıyordu. Birden nefesim kesildi. Ayaklarım artık bedenimi taşıyamıyordu. Ayakta kalmak için direndim. Ama yapamadım. Şu an fiziksel güç olarak ne kadar güçlüysem o kadar da psikolojik olarak güçsüzdüm. Dayanamayıp kendimi yere bıraktım. Kafam yere sert bir şekilde çarptı. Anlımdan akan kan yere damla damla akmaya başladı. Gözlerimde sanki üstüne bir yük binmiş gibi kapanmaya çalışıyordu. Ne kadar da dirensem de gözlerim artık kapandı. Sonrası karanlık...

○○○

Merhaba arkadaşlar bu kitabın ilham kaynağı benim rüyamdı. O rüyayı gördüğüm an kim bilebilirdi ki bu bir kitaba dönüşecek. Aslında bakarsanız rüyamda buraya kadar görmüştüm. Devamı da benden. Size hayatınızda iyi şanslar diliyorum.

👉Lütfen oy ve yorum koymayı unutmayın. 👈❤

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 16, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

SıradışıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin