"Zamansız gidişlerin açıklaması yoktur.
Karanlığın verdiği huzurun
bir tasviri olmadığı gibi."-RUH-
Yağmur yağıyordu. Hafiften kararmış bulutlar inci inci su damlalarını gözyaşı misâli akıtıyor, kendini tumturaklı bir dansın melodisine esir bırakır gibi gürlüyordu. Heyecanına yenik düşerek birkaç gürültü koparan bulutlar, hâlâ renkli ışıkları ile kararan toprağı aydınlatmaktan yoksul kılmıyordu kendisini. Saatlerdir bu döngü dolanıp, tazeleniyordu.
Zaman nasıl akmış, akrep nasıl yelkovanı bu denli hızla kovalamıştı muammaydı doğrusu. Hava kararmak üzereydi, lâkin kirli ve grimsi bulutlar öncü olmuş, etrafı şimdiden kasvetli auraya sürüklemişti. Bu gece de gökyüzü yıldızlardan mahrum kalacak gibiydi. Doğrusu yağmura karşı bu denli sevgimin olmasını göz ardı edemezdim. Fakat gözlerimin zifiri gökyüzünde beliren yıldızlardan kaç gündür yoksul kalması biraz bile olsa içimi buruk hâle getirmiyor değildi. Özlüyordum.. Bir gün o yıldızların da söneceğini biliyordum. Daha doğrusu sonsuza kadar o yıldızlardan mahrum kalacağımı. Ama buna aldırış etmeden ve düşünmeksizin yine de her gün, her gece umutla gökyüzünü seyre dalıyorum. Kaçınılmaz bir döngüydü benim için. Kaçmak istemiyordum. Onlardan saklanmak.. Bir tek yıldızlardan saklanmak istemiyordum.
Oturduğum köşeden yağmurun pencerede çizdiği figürleri izliyordum sessizce. Rüzgârla dans eden tanecikler damlaların bir hâyli farklı şekillere bürünmesine neden oluyordu. Odanın siyah ve kasvetli aurasında ruhum dinginliğe varıyordu. Gökyüzüne kıyasla durgun ve sakindi benliğim. Yarın çıkacağımız gezi için gerekli eşyaları çantama yerleştirip gelişi güzel kapının kenarına bırakmıştım. Hepsi özenle hazır edilmiş vaziyetteydi.
Dikkat çekici bir hadisenin, gizemli rivayetlerin eşlik ettiği yaşanmışlığın son bulduğu eski tımarhaneyi araştırmak için gezi düzenleme kararı almıştık bir kaç gün önce. Doğrusu ilk başlarda pek ilgimi çekmese de kendi çapımda yaptığım bazı araştırmalar içimde yeşeren merak duygusuna galip gelemedi. İnsan topluluğundan her ne kadar kaçınsam da uzun yıllar önce yaşanan bu olay bir hâyli dikkatimi çekti. Gerçeklik payı yüksekti. Bir âşığın aklî dengesini yitirmesi ve o tımarhanede tutulması, onunla ilgili anlatılanlar fazlasıyla yürek burkuyordu. Umarım beklediğimden daha enteresan şeylerle karşılaşabilirdim.
Kaçınılmaz şeyler vardır belki de hayatta. Aşk gibi, sevgi gibi. Bunlar bir ateş benzeri, düştüğü yeri yakan türden duygulardı. Bir kalbin tumturaklı ritmi, çehreden eksilmeyen tebessümler. Güzel mi yoksa hazin bir acının zehri miydi, bilemiyorum. Tatmadığım bir şey hakkında kelâm etmem lafügüzafları sunardı aklıma. Bunun için fazla yorgundum. Aklım yeterince doluyken, bir de bilmediğim sokaklardan kaçan düşüncelerin karşısını kesemezdim. Bu yüzden olduğum yerde biraz hareketlenip ayaklanmıştım. Son kez irislerim gökyüzünü yoklarken bir kaç ışık süzmesi değmişti harelerime. Ardından gelecek olan belliydi zaten, hafif bir kaç boğuk gürleme.
Ellerimi ensemde birleştirirken uyuşmuş vücudumun verdiği sızıyla dudaklarımdan dökülen huysuz sesler kulaklarımı doldurmuştu. Yatağın yanında beliren bedenime engel olmaya bile yeltenmemiştim. Kendimi yüzüstü yatağa bırakırken hiçbir şey düşünmek istemiyordum. Sadece günlerdir uykusuzluktan nasibini alamayan gözlerim biraz dinlensin istiyordum. Fazla değil, biraz.. İzlemeyecektim tavanı, duvarı veya karanlık kuytu köşeyi. Uyuyacaktım, dinlenecekti gözlerim. Günlerdir hasret kaldığı uyku şarabından tadacaktı benliğim.
Mayhoş bir hiss yayılıveriyor vücuduma. Ellerim, kollarım, cismim.. Sanki tonlarca yükü taşımış gibiydi, hareket ettirecek bir hâl bile yoktu bende. Uyku perileri beliriyor başımın üstünde. Hissediyorum, geldiler. Nihayet, nihayet vardılar bitkin ruhumun özgür bırakılma anına. Son kez işitti kulaklarım bir kaç gürültüyü ve yağmurun hazin sesini. Sonrası karanlık ve sessizlikti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Enfer
General Fiction" Gözlerin, cennetin gökyüzünden çalınmış birer yıldız gibi. Lâkin bir yok oluş böylesine güzel, böylesine hazin olmamalıydı Jeongguk.. "