I.BÖLÜM: Ritmi yakalamak

592 10 2
                                    

"Sevgili Günlük,

Bu gün benim için çok önemli bir gün. Bu gün ilk defa bu, yeni günlüğüme yazıyorum. Eski günlüğümün sayfaları saçmalamalarımla doldu taşlı, günlüğüm bir damla daha mürekkebimi kaldıramayacak kadar ağırlaştı. Küçük bir çocuk olabilirim fakat bu her an büyüyor olduğum gerçeğini değiştirmez. Birgün ünlü bir profesör olacağımı da veya tüm dünyaya meydan okuyacağımı da değiştiremez. Bu günler bana yarınımda rehber ve ibret olması için çizili günlükler... Yarın için adanmış günlükler, bu günlükler..." Bu satırlar üzerinden yaklaşık on yıl geçti. Sanki on gün gibi ya da on bugün gibi geliyor bana.

Mutluyum çünkü hayallerimden fazla uzak da sayılmam. İstanbul'un Yıldız Teknik Üniversitesi Uçak Mühendisliği Bölümünde son sınıfımı okumam ve yurt dışında doktora yapmam için gereken paramın bulunması beni daha da mutlu ediyor. Sanırım bunu ilk defa yazıyorum fakat on beş yıldır aklımda. Evet, yurt dışında doktora yapacağım. Hayatımın geride kalmış karanlıkları gün geçtikçe biraz daha benden uzaklaşıyor, bu gün etrafımdaki sönmeyen ışıklar geçmiş karanlıklarıma parlaklık katıyor. Kısacası nefret ettiğim ailem ve köyümden artık eskisi gibi nefret etmiyorum. Fakat nasıl devam ederim öyleyse? Beni bu karara iten şey yoksa bu değil miydi? Nefretim beni buralara getirmedi mi anlamıyorum...

Sanırım platonik tutkularım beni bu hale de getirmiş olabilir. Anlamıyorum. Kafam darma dağın. Öyleyse biraz makalelerime yoğunlaşmalıyım. Yarın tekrar uğrarım..."

Günlüğüyle sanki bir arkadaşı gibi konuşmaya bayılıyordu. Zaten kim olsa aynı şeyi yapardı. On yılı aşkın bir süredir günü gününe günlük tutmayı kendine âdet edinmişti. Bu kadar içli dışlı olduğu birisine de samimice yaklaşması kendince mantıklı sebeplerce doğru kabul ediyordu. Hatta yatağının başlığına kurşun kalemle şu sözleri karalamıştı "İnsanları tanıdıkça benimsedim yazmayı.."

Bu yazıyı okuyan birisi onun içedönük, karamsar ve pısırık birisi olduğunu düşünebilmesi fakat kendisinin son derece neşeli, sosyal ve takip edilen birisi olması iç ve dış yansımalarının en büyük çelişkilerinden birisiydi. Hayatta her zaman mutlu bir anın olduğunu ve bunun yakalanabileceğini savunurdu. Özgür düşünce ortamı onun en büyük yaşam felsefesiydi. Duvarlar "Özgür olmadığın konuda asla konuşma, yoksa her yerde özgür olan düşünceye hakaret etmiş olursun" karalamalarıyla doluydu. Evini bir düşünce platformu gibi donatmıştı. Her yer felsefi sözlerle, düşünce akımlarıyla ve kurgularıyla doluydu. Öylesine özenle, düzenle ve bir örüntü çerçevesinde yapılmıştı ki adeta karalamalar duvarın bir deseni halini almıştı. Evi de öyle. Eşyaları bir örüntüye sokmuştu ve bu odalarını güzel gösteriyordu. Sanırım bir örüntü takıntısı vardı ve bu takıntının faydasını gördüğünden dolayı onu asla bir sorun olarak görmüyordu...

Saate baktı. On buçuğu geçmişti. Karalaştırdığı gibi bilim makalelerini yazmak için oturduğu üçlü koltuktan kalktı ve çalışma odasına gitti. Öyle bir yerdeydi ki, bilimsel makalelerini korkusuzca yazacak kadar bilgili ve sağlam bir dinleyici kitlesine sahip olacak kadar da tecrübeliydi. Masasına oturdu ve keyifle içten bir oh çekti. Sonra en son yazdığı not kâğıtlarına baktı ve sahte bir gülümsemeyle "En son nerede saçmalamışız bakalım, oradan devam edeyim.." diye mırıldandı. Sonrası ufak bir astral seyehat gibiydi. Kendisini fazlasıyla çalışmalarına kaptırmıştı ve saatin kaç olduğundan değil, saatin varlığından dahi haberi yoktu. Sanırım, saate bakmak makale yazmaktan daha sıkıcıydı. Tabii bir yere kadar, uykunun gerekliliği ağır bastı ve istemeye istemeye yan odadaki yatağına doğru ilerledi. Uyuduğunda saat üçü geçiyordu...

BÜYÜCÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin