-Yugyeom-
Okuldan çıktığımızda Jungkook'a dönüp Tae hyungumu görünce tuhaf tuhaf davranmamasını söylemiştim. Fakat çokta işe yaradığı söylenemezdi. Okul binasından çıkar çıkmaz Tae ve Jimin hyungumla karşılaşmıştık. Jungkook Tae hyungu görmesi üzerine gözlerini kocaman açmıştı ve gözlerini ayırmadan Tae hyunguma bakmaya başlamıştı. Tae hyungum bunun üzerine gülmüştü ve oda Jungkook'a bakmaya başlamıştı. Sonrasında hepbirlikte Tae hyungumun arabasına binmiştik. Ben arabaya biner binmez Hoseok hyungumu aramıştım. "Alo"
Eskiden kuşların sesinden daha güzel bir ses olamayacağını düşünürdüm. Her an duymayı bekleyeceğim başka bir ses olmaz sanıyordum. 2 yıl önce buraya taşındığımda yan komşumun bunu değiştirebileceği aklımın ucundan bile geçmezdi. "Hyung biz şimdi arabaya bindik her zamanki kafeye gidiyoruz." demiştim usulca. "Tamamdır Yugi bizde yola çıkıyoruz"Hoseok Hyung her zaman etrafına neşe saçan biriydi. Herkese koşulsuz, karşılık beklemeden herkese yardım ederdi. Herkes ile ilgilenir, hep önce karşısındakini düşünürdü.
Sanırım onu tanıdığımdan beri kalbimi hızlı çarptırıyordu, avuç içlerimi terletiyordu, göz bebeklerimi büyütüyordu...
Engel olamıyordum. Kendime o senin hyungun, o seni öz kardeşi olarak görüyor desem de engel olmanın bir yolu yoktu. Evet ben, beni öz kardeşi olarak gören birine aşık bir aptaldım. Nede olsa ben üzgün olmak için doğdum, yani bundan memnun olmaya başlamalıydım.
Kafeden içeri girip bir masaya oturmuştuk. Herkes mutlulukla konuşurken benim gözlerim kapıdan girecek Hoseok hyungumu bekliyordu.
Hoseok hyungum yine parlak gülüşü ile kafeye girmişti. Onu gördüğümde gülüşüm büyürken oda beni görmüş ve gülümsemişti. Seokjin,Namjoon ve Yoongi Hyung heyecanlı bir şekilde koşup bana sarılmışlardı. Bende tabi karşılık vermiştim, onları gerçekten çok özlemiştim.
Hep birlikte bişeyler sipariş etmiştik. Hoseok hyungum yanımda oturuyordu. Bi anda elini sabah kapıya çarptığım için oluşan yaramın üstüne koymuştu. Bu hareketiyle titremiştim, bir anda dünya durmuştu. O acıdan titrediğimi düşünmüştü fakat öyle değildi. Onun elime dokunması titretmişti, onun dokunması titretmişti. "Yugi ne oldu eline" elimi okşamaya başlarken kalbimin atışından başka bişey duyamaz haldeydim. "Hyung sabah kapıya çarptım" diyebilmiştim zorlukta. Hafif bir gülümsemeyle daha yavaş okşamaya başlamıştı elimi "acıyor mu"
Elim değil kalbim acıyordu. Abim gibi olan şefkati kalbimi ağrıtıyordu. İçimden ağlamak gelmişti tam o anda. "acımıyor hyung" gülümsemiştim. Elini yara olan kısımdan çekip elimi tutmuştu. "Sevindim"
Hep birlikte sohbet etmeye başlamıştık fakat masanın altından Hoseok hyungun tarafından tutulan elim konuşmaya katılmamı bir hayli zorlaştırıyordu.
Hoseok hyung yemekler gelip yemek yemeğe başladığımız sırada bile elini çekmemişti. Özellikle Jungkook ve BamBam'in aşırı imalı bakışlarına maruz kalıyordum.
Halbuki yanlış anlaşılacak bişey yoktu. Her zamanki Hoseok hyungum du. Elimi tutmakla kalmayıp arada bir baş parmağı ile hafifçe elimi okşuyor ve beni nefes alamayacak hale sokuyordu.
Ben ona bu şekilde yoğun hisler beslerken onun beni kardeşi olarak görmesi hiç adil değildi.
Ama en azından yanımdaydı. En azından benimle ilgilieniyordu, belki benim gibi sevmiyordu ama en azından seviyordu. Bana böyle güzel düşünmeyi ve her zaman pozitif olmayı bile o öğretmişti.