2.bölüm Sarai

274 7 15
                                    

Yirmi sekiz dakikadır yoldaydık. Gösterge panosundan saate bakıyordum, parlak mavi rakamlar beynimi yakmak üzereydi. Amerikalı bir kelime dahi etmemişti. Hicbir şey yapmamak korkuyu daha da arttırıyordu. Silahli olsam da korkan o değildi, bendim. Niçin konuşmadığını anlamıyordum. Belki hiç değilse radyoyu açsaydı ya da herhangi bir şey yapsaydı... Sesizlik beni öldürüyordu. Nerede olduğumu anlamaya çalışırken bir yandan da gözlerimi onun üzerinden ağırlamaya çalışıyordum. Şimdiye kadar fikir yürütebileceğim yegane işaretler olan  ağaçlar ve ara sıra gördüğüm duvarları sıvasız yıkık dökük evler çok geride kalmıştı. Hepside çiftlik evinin bir benzeriydi.

Otuz ikinci dakikada silahımı elimden aşağı kaydırdığımı fark ettim. Parmaklarım hala tetkikteydi ve mecbur kalırsam kullanmaya hazırdım. Aslında tabancayı birkaç dakikadan daha fazla sabit pozisyonda tutabileceğimi düşünmekle aptallık etmiştim.

Yorulduğumda ne yapacağımı  bilmiyordum. Neyse ki adrenalin beni şimdilik tetikte tutuyordu.

Sessizliği  dağıtma umuduyla,"Adın ne?" diye sordum. Bana inanmasına ve bana yardım etmeyi istemesine ihtiyacım vardı.

"Adımın önemi yok."

"Neden?"

Cevap vermedi.

Boğazımdaki yumruyu  yuttum ama hemen bir başkası onun yerini aldı.

"Benim adım Sarai."

Yine cevap vermedi.

Beni görmezden  gelmesi bir tür  işkence gibiydi. Yapmaya çalıştığı şeyin sessizliğiyle bana eziyet etmek olduğunu düşünmeye başladım.

"Yardımına ihtiyacım var." dedim. "On dört yaşımdan beri Javier'in rehinesiyim."

"Amerikalı olmam sebebiyle sana yardım edeceğimi sandın, öyle mi?"

Cevaplamadan önce tereddüt ettim. "Ben... şey... Neden olmasın?"

"Başkasının işime burnumu sokmam benim işim  değil."

"Senin işin neymiş peki?" diye nefretle sordum. "Gözünü bile kırpmadan  adam öldürmek mi?"

"Evet."

Sırtında bir ürperti hissettim.

Böyle bir durumda ne söylenebileceğini, hatta bir şey söylemem gerekip gerekmediğini bile bilmiyordum. Konuyu değiştirmenin en iyisi olduğuna karar verdim.

Çok çaresiz bir sesle "Sadece beni sınırdan geçirebilir misin ?" diye sordum. " Ben..." Utanç içinde gözlerimi indirdim,"Ne istersen yaparım," dedim. "Fakat lütfen sınırı geçmem için bana yardım et." Gözyaşlarım  akmak için bütün sınırları zorluyordu ama adamın beni ağlarken görmesini istemiyordum. Sebebini bilmiyordum ama buna izin veremezdim. Ne istiyorsan yaparım demekle neyi kastettiğimi biliyordu. Bedenimi ona teklif ettiğim için kendimden nefret ediyordum ama daha önce de dediğim gibi bunu da çaresizlikten yapmıştım.

"Eğer birleşik devletler sınırını kastediyorsan," dedi, "mesafenin seni arabamda gezdiremeyecek  kadar uzun  olduğunu bilmen gerekir." Nedense ses tonu beni şaşırtmıştı.

Arka koltukta sırtımı biraz dikleştirdim.

"Beni nereye kadar götürebilirsin peki?"

Karanlık gözlerini dikiz aynasında bir kez daha gördüm. Bakışları benimkilere kilitlenmişti ve bu da sırtımda bir ürperti daha hissetmeme neden oldu.

Cevap yoktu.

Nihayet ne söylersem söyleyeyim nafile olduğunu kabul ederek, " Neden bana yardım etmek istiyorsun?" diye sordum. Yine cevap vermeyince çileden çıktım: "O zaman kenara çek ve beni burada indir," dedim. "Kalan yolu tek başıma  yürüyeceğim."

Aynada bakan gözlerinin bana belli belirsiz güldüğünü düşündüm. Evet, bundan emindim. Arabanın dışına bırakılmaktansa çiftlik evine saçımdan sürüklenerek dahi olsa götürülmemin daha iyi olacağını benim kadar o da biliyordu.

"Silâhındaki altı mermiden daha fazlasına  ihtiyacın olacak. "

"O halde bana biraz daha mermi ver," dedim sinirlenerek. "Tek silahım bu değil."

Görünüşe göre bu sözlerim onda biraz merak uyandırmıştı.

"Çitleri geçerken muhafızın başına vurup onun silahını aldım," dedim.

Belli belirsiz başını salladı , gözlerimi kırpmış olsaydım bu hareketini fark edemezdim.

Gözlerini tekrar tozlu yola çevirdi ve "Bu iyi bir başlangıç," dedi. "Fakat indiğinde ne yapacaksın?"

Ondan nefret etmeye başlamıştım.

"Koşup uzaklaşacağım."

"Seni yakalarlar."

"Onları haklarım."

Amerikalı yavaşlayarak yönünü değiştirdi ve birden arabayı durdurdu.

Hayır, hayır, hayır!Boyle olması gerekmiyordu. Onun arabayı sürmeye devam edeceğini çünkü böyle bir yerde beni kaderime terk ederse başıma geleceklerden vicdan azabı duyacağını düşüneceğini umuyordum. Fakat anladığım kadarıyla bu adamda vicdandan eser yoktu. Sefkat ve endişe taşımayan karanlık gözleri dikiz aynasindanbana sakince baktı. Prensip olarak onu ensesinden vurmam gerekırdi. Bana hala ne bekliyorsun dercesine bir bakış faha attı ama yerimden kıpırdamadım. Dikkatle kapıya baktım, sonra bakışlarımı ona cevirdin, gözlerimi silahına indirdim, ardından ona bir kez daha baktım.

"Beni koz olarak kullana bilirsin." dedim. Elimde kalan tek çare buydu.

Kaslarini belli belirsiz kaldırdı ama  soylediklerimin  ilgisini çektiği belliydi.

"Javier'in gözdesiyim,"diye devam ettim. "Ben...diğer kızlardan farklıyım."

"Bir koza ihtiyaç duyduğumu nerden çıkardın?"

"Javier sana üç buçuk milyon dolar ödedi, değil mi?"

"Işler böyle yürümüyor,"dedi.

"Doğru, ama Javier'in nasıl çalıştığını biliyorum, sana paranın tamamını vermediyse kalanını hiç vermeyecektir."

"Arabadan inecek mısın?"

Dışarıya tekrar batım ve silahımı kaldırdım "Sınıra kadar sur," dedim.Amerikali kuruyan dudaklarını işletti ve arabayı yeniden çalıştırdı. Artık tamamen ezbere hareket esiyordum. Arabaya bindiğinde zaten kaldır planının bütün safhaları tamamlanmıştı.

Amerikalının, Birleşik Devletler sınırıyla ilgili söyledikleri, ABD sınırından başka bir ülkenin sınırına yakın olabileceğimiz düşüncesini aklıma getirdi ve bu beni ürküttü. Eğer Guatemala veya Belize sınırına Birleşik Devletlerden daha yakından hayatta kalma ihtimalim yok denecek kadar az demekti. Haritayı incelemiştim, odada oturup Zamora ile San Luis Potosi, Los Mochis ve Ciudad Juarez arasındaki dar yılların üzerinde parmaklarını pek çok kez geçirmiştim. Ulkenin bu kadar guney ucunda olacagimi hic dusunmemis, evimden bu kadar uzakta uzakta olmayi aklimin ucundan bile gecirmemistim.

Ev... gerçekten insanı hareket etmekten alıkoyan bir kelimeydi. Amerikada bir evim yoktu. Hicbir zaman da olmamıştı. Annem beni büyütmek için çok az şey yapmıştı. Orası sadece doğduğum ve büyüdüğüm yerdi. Yinede eve gitmek istiyordum çünkü hayatının son dokuz yılını harcadığım bu yerden çok daha iyi bir yer olduğunu biliyordum.

SARAİ (Katiller Çetesi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin